Prof. Dr. Avni Zafer ACAR
  21-10-2016 11:29:00

Gelecekte Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimini Etkileyecek Değişim Trendleri

Merhaba,
Değerli okuyucular, hepinizin bire bir şahit olduğunuz üzere çok kritik günlerden geçiyoruz. Hepimiz adeta tarihsel bir değişime canlı tanıklık ediyoruz. Bir taraftan ülke içerisinde yaşadığımız vahim olaylar, diğer taraftan hemen güneyimizdeki komşularımızda yaşanan iç savaş daha da hararetlenerek boyutları giderek sınırları aşmaya ve ülkemizi doğrudan etkilemeye başlamıştır. Gözümüzü güney sınırlarımızdan çekip diğer bölgelerdeki yakın çevremize göz attığımızda ise Rusya ile yaşanan krizin artçı etkileri, Akdeniz çanağında yoğunlaşan ancak Avrupa içlerine doğru yayılan göçmen krizi, ABD’de ki başkanlık yarışı, henüz iki hafta önce 15ncisi gerçekleştirilen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) görüşmeleri iş hayatımızı doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir.
Bu ortamda hangi konuya el atsak içerisinden birkaç makale, hatta kimilerinden bir kitaplık malzeme çıkar. Ancak siyasi ve güncel konuları yöneticilerimize bırakarak ve bu kötü günlerin kısa sürede geçeceğini umut ederek biraz geleceğe bakmak istiyorum.
Bugünlerde gelecekte neler olacak? Yakın ve orta gelecekte iş dünyası nasıl şekillenecek? Tüm bu değişimler lojistik ve tedarik zinciri hizmet sunucularının işlerini nasıl etkileyecek? diye sorduğumuzda herkesin ağız birliği yaptığı bir konu olarak Sanayi 4.0 ön plana çıkmaktadır. Oysa lisans düzeyi eğitimlerde çevre faktörlerinin PESTL formülüne göre incelenmesi gerektiği öğretilmektedir. Sanayi 4.0’ın büyüsüne kapılıp diğer faktörleri ihmal etmek yöneticilerin başına başka sorunlar açabilme ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle bilimsel metodolojiye uygun olarak tedarik zincirlerinin ve lojistik hizmetlerinin geleceğini şekillendirecek yeni trendleri politik beklentileri yazının dışında tutarak sizlere kısaca özetlemeye çalışacağım.
Ekonomik trendlere göz attığımızda zenginliğin göreceli olarak daha geniş kitlelere yayılmakta olduğunu ve özellikle yeni gelişmekte olan bölgelerde büyüyen bir orta sınıfın ortaya çıkmakta olduğunu görmekteyiz. Dünya Bankası, alt ve orta gelir grubundaki ülkelerdeki orta sınıfın satın alma gücünün 2030 yılında üçe katlanmasını beklemektedir. Başka bir araştırma ise 2000 yılında gelişen ülkeler orta gelirli Dünya nüfusunun %56’sına ev sahipliği yaparken bu oranın 2030 yılında %93’e erişmesinin beklendiğini ortaya koymaktadır. Gelişen dünya ülkelerindeki bu orta sınıfın yükselişi aynı zamanda gıda ürünleri ve akaryakıt gibi emtiaların fiyatları ve erişilebilirliği üzerine etkiler yaratacak şekilde tüketimde bir artışı da beraberinde getirecektir. Dolayısıyla, bu yeni orta sınıf aynı zamanda üretici ve perakendecilerin büyümesinin de kaynağı olacaktır.
Her ne kadar aksi görüşler bulunsa da ticari alanda globalleşmenin artarak sürmesi beklenmektedir. Bu durumda her işletme gerek dikey gerekse yatay yönde birçok partnerle birlikte çalışmaya ve onlarla işbirliği yapmaya devam edecektir. Değer odaklı bu işbirlikleri çoğunlukla uluslararası düzeye genişlemeye devam edecektir. Dolayısıyla, böyle bir ekonomik ortamda lojistik performansı rekabet avantajının önemli bir unsuru olarak ön plana çıkacaktır. Ancak küresel ekonominin gelişmekte olan ülke ve bölgelere doğru genişlemesi dağıtım güvenilirliği ile ölçülebilen lojistik performansta artan müşteri gereksinimleri, artan hizmet ve fiyat değişkenliği ile altyapı problemleri nedeniyle genel olarak bir bozulma ortaya çıkartma ihtimali de bulunmaktadır. Diğer yandan, özellikle Rusya, Doğu Avrupa, Hindistan ve Afrika gibi büyümekte olan bölgelerde karmaşıklık ve belirsizliklerin bulunmasının lojistik ve tedarik zinciri yöneticileri açısından önemli handikaplar yaratacağı beklenmektedir.
Önümüzdeki yıllarda Çin ve Hindistan gibi yeni ekonomik güçlerin yükselmeye devam etmesi ve dolayısıyla yeni ve yerleşik bir ekonomik dengenin oluşması beklenmektedir. Mal üretimi ve hareketlerinde yaşanan yavaşlamanın geçici olduğu değerlendirilerek Çin’in en büyük ekonomi bayrağını birkaç yıl içerisinde ABD’den devralması beklenmektedir. Japonya’yı geçen Hindistan’ın ise büyüme performansını sürdürmesi beklenmektedir. Bu ekonomik güç kayması nedeniyle hareketli günler yaşayan dünya ekonomisi gelecek yıllarında yeni ticaret sahalarının gelişmesine ve bu gelişen pazarlarda küresel düzeyde rekabetçi yeni nesil şirketlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Brezilya’nın tarım işletmeleri ve denizlerdeki enerji keşifleri, Rusya’nın enerji ve metal sektörleri, Hindistan’ın bilişim, ilaç ve otomobil parçaları sektörleri ile Çin’in demir-çelik, ev gereçleri ve iletişim ekipmanları sektörleri bu yeni nesil pazarlar arasında sayılabilir.
Ortaya çıkan ekonomik güç kayması ve yeni pazarların açılmasına bağlı olarak pazarın talep ve tedarik tarafındaki karmaşıklığında oldukça artması beklenmektedir. Yapılan araştırmalar pazar şartlarının bu dengi karmaşık ve değişken olduğu bu ortamda bile müşterilerin düşük maliyetli lojistik hizmet beklentilerinin devam edeceğini ortaya koymaktadır. Buna rağmen sürdürülebilirlik, bazı sosyolojik hususlar ve risk azaltıcı yetenekler gibi bazı diğer gereksinimler çeşitli medya kanallarında artarak tartışılmaya devam edilmesine rağmen maliyet baskısı müşteriler için nihai anlamda en önemli kriter olmayı sürdüreceği görülmektedir. Ancak, artan müşteri beklentileri doğrultusunda ortaya çıkan trendler çerçevesinde maliyetleri düşürmek artık daha da zor olacaktır.
Sürdürülebilirlik ise hükümetlerden tüketicilere kadar geniş bir yelpazede ilgi görmesi sebebiyle çok önemli bir başlık olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Müşterilerin sürdürülebilirlik konusunda endişeleri ve karbon ayak izi düzenlemeleri gibi konulardaki farkındalıklarının giderek arttığı görülmektedir. Bu durum tüketicilerin iklim değişikliği ile mücadelede hükümetler kadar şirketlerin de öncü rol oynamaları yönünde beklentilerini artırmaktadır. Ancak, konuyla ilgili muhtemel hukuki düzenlemeler karlar üzerinde önemli baskılar yaratabilecektir.
Enerji, su ve gıda gibi doğal kaynakların azalması giderek daha fazla tartışılan konular olacaktır. Gelecek yıllarda talebin kolayca erişilebilir kaynakların ötesine geçeceğinin görülmesi üretim maliyetlerinin artacağının sinyalini vermektedir. Yapılan çalışmalar doğal kaynaklara olan talepteki büyümenin söz konusu kaynaklar üzerinde baskı oluşturmaya devam ederek sonraki on yılda talep projeksiyonlarının üzerine çıkacağını ve diğer ürünlere ait üretim maliyetlerinin de artmasına yol açacağını ortaya koymaktadır.  Özel bir örnek vermek gerekirse bu çalışmalara göre tahıl üretim maliyetlerinin önümüzdeki birkaç yılda %15 dolayında artabileceği göstermektedir. Bu durum lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin önüne taşıma ve depolama süreçlerindeki hasar ve kayıp oranlarının düşürülmesi yönünde zorlayıcı hedefler olarak çıkacaktır. Bu durumda, müşterilerin sürdürülebilirlik üzerindeki hassasiyetlerinin artışını da dikkate alarak ilgili sektörlerin sürdürülebilirlik ve kaynak israfının azaltılması adına lojistik hizmet sunucularıyla birlikte hareket etmelerini de gerektirecektir.
Ekonomik trendleri yukarıdaki gibi özetledikten sonra demografik ve sosyo-kültürel değişimlere göz attığımızda ilk olarak dünya nüfusunun yaşlanmakta olduğu dikkatimizi çekmektedir. Göreceli olarak daha genç çalışan nüfusuna sahip gelişmekte olan ekonomiler büyüme oranlarındaki patlamanın tadını çıkartırken nüfus yaşlanması gelişmiş ekonomilerde büyüme oranlarını baskı altında tutmaktadır. Üstelik, yaşlı nüfusun göreceli olarak düşük alım gücüne sahip olması durdurulamayacak gibi görünmektedir. Her ne kadar toplu olarak önemli bir ekonomik güce sahip olmalarına rağmen gençlerle karşılaştırıldığında gelirlerinin büyük bir kısmını gıda, içecek, barınma ve enerji gibi gereksinimlere harcamakta oldukları görülmektedir. Bu tip gereksinimlere harcanan paranın miktarı, yaşlılara önerilen dağıtım hizmetlerinin tipi ve çeşitliliği, stokların yapısı ve konumu gibi ekonomik konular lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin çözüm bulması gereken problemler arasında ilk sıralarda yer alabileceği öngörülmektedir. Bu alandaki değişim diğer birçok faktörün yanında müşteri servislerini, daha fazla eve teslim dağıtım hizmetini, daha geniş mağaza koridorlarını, sağlık ünitesi bulunan alışveriş merkezlerini, çeşitli hizmetlerle destekli yaşam alanlarını ve hatta daha büyük etiketleri içermektedir.
Gerek yaşlanan nüfus gerekse artan farkındalık nedeniyle sağlık hizmetleriyle birlikte sağlıklı ürün ve hizmetlerin satışlarının da önümüzdeki on yıl içerisinde yaklaşık olarak dörde katlanacağı öngörülmektedir. Müşterilerin daha sağlıklı bir yaşam kadar daha sağlıklı ürünlere de büyük önem gösterecekleri bu dönemde gerek yaşlanan nüfusla doğrudan alakalı gerekse sağlık hizmetlerinin giderek pahalılaşması nedeniyle önleyici ve tedavi edici sağlık hizmetlerine olan talep de giderek artacaktır. Sağlıklı ve sürdürülebilir yaşam olarak adlandırabileceğimiz ve sektöre özel lojistik çözümler gerektiren yeni gelişen bu tüketici segmentinin önümüzdeki yıllarda sağlık ve güvenlik pazarını yönlendirmesi beklenmektedir. 
Bugün insanoğlunun yarısından fazlası şehirlerde yaşarken 2050’lerde dünya nüfusunun %70’inden fazlasının şehirlerde yaşaması beklenmektedir. Daha kısa bir projeksiyonda 2020’li yıllarda Mumbai, Delhi, Mexico City, Sao Paulo, New York, Dhaka, Jakarta ve Lagos’un yanı sıra İstanbul’un da 20 milyonun üstünde nüfusu barındıran megakent statüsüne ulaşacağı beklenmektedir. Bu durum şüphesiz ki farklı sektörlere ait çeşitli perakende mağazalarının boyut ve sayısı ile ilgili lojistik, tedarik zinciri ve dağıtım altyapısını doğrudan etkileyecektir. 
Önümüzdeki yıllarda dünyanın bütün bölgelerinde ve hemen hemen her sektörde kendini hissettirecek olan lojistik alanındaki yetenek eksikliğinin yöneticiler için önemli bir mücadele alanı oluşturacağı değerlendirilmektedir. Yapılan araştırmalar bu yetenek eksikliğinin demografik değişimlerin bir fonksiyonu olarak ortaya çıktığını söylemektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde IT, finans ve bazı inovatif sektörlere verilen özel önem ile yeni nesil gençlerin daha esnek ortamlarda çalışmak istemesi lojistik gibi mücadeleci, zaman baskılı ve stresli alanlarda yetenek eksikliği oluşmasının nedenleri arasında sayılabilmektedir. Sonuç olarak operasyonel düzeyde hem planlama hem de kontrol fonksiyonlarında görülecek bu yetenek eksikliği aynı zamanda yeni jenerasyonun babası olan ve lojistiğe gönül veren yöneticilerin başını ağrıtacağa benziyor. 
Diğer taraftan tüketici teknoloji adaptasyonunda görülen artış özellikle mobil cihazlar yoluyla yapılan e-ticaretin artacağına yönelik emareler ortaya koymaktadır.  Son olarak ise müşterilerin kişiselleştirilmiş çözüm ve hizmetlere olan talebin de giderek artmakta olması parti büyüklüğü ile sevkiyat frekansı arasında optimizasyon yapmayı daha da güçleştirecektir. Bu durum ise temel olarak bir şirketin müşterilerinin beklentilerini tatmin etmesine destek sağlayan lojistik fonksiyonunun sergilediği performansı etkileyecektir. Fakat, zaten kritik önemde olan müşteriler daha da talepkar olmaya başlarlarsa müşteri tatminini ölçümlediğimiz geleneksel ölçütlerin de başarısız olacağını dikkatlerden kaçırmamalıyız.
Teknolojik trendlere göz attığımızda ise içimiz ferahlatacak bazı beklentilerle karşılaşmaktayız. Örneğin, bilişim tabanlı teknolojik tedarik zinciri yeteneklerinin hızlı adaptasyonu vasıtasıyla artırılmış işbirliği, yeni tedarik zinciri ve lojistik teknolojileri ve bilgide şeffaflık ile birlikte daha senkronize, görülebilir ve izlenebilir değer zincirleri yaratılmasına imkan sağlayacaktır. Big-data ve bulut sistemleri gibi yeni nesil bilgi teknolojileri özellikle tüketici ürünleri sektörlerinde işletme ile teknolojinin eşgüdüm halinde mücadele edeceği yeni ufuklar açacaktır. Dolayısıyla sürekli olarak veri toplayan, analiz eden, bilginin işletmenin sınırlarından içeriye ve dışarıya doğru karşılıklı değişimini ve etkileşimini sağlayan imkanlardaki gelişime hep birlikte şahit olacağız. Görülebilirliğin sınırları tedarikçilerin talep sinyallerine daha iyi bir şekilde erişmelerine kadar genişleyecek ve onlara kapasitelerini ya da diğer kaynakları daha verimli bir şekilde kullanmaları imkanını sağlayacaktır. İletişim ve yüksek kaliteli veri paylaşımı başarılı işbirlikleri için en kritik faktör haline gelecektir. EDI, GDS ve RFID gibi kolaylaştırıcı kavram ve uygulamalar gelecekte tedarik zinciri şeffaflığının anahtar faktörü olacaktır.
Kurumun zekası, global bir birleştirici, adaptasyon sağlamanın yolu olarak etki alanını genişletecek olan bilişim teknolojileri üst düzey yöneticiler, çalışanlar, paydaşlar, müşteriler ve tüketicilerin iş ve teknolojiyi özellikle tüketici grubu sektöründe birlikte deneyimleyecekleri hatta işletme süreçlerini çabukça ve dinamik bir şekilde tanımlamalarına, modellemelerine, simule etmelerine ve nihayetinde uygulayarak yönetmelerini sağlayacak imkanlar sunacaktır. Promosyonların, ürün kategorilerinin, envanterlerin işbirliği içerisinde yönetilmesi veya ortak girişim şeklindeki değer zinciri uygulamaları bunun en gözde uygulamaları olacaktır.  
Bu çerçevede “sanayi 4.0” gibi eş zamanlı üretici-müşteri entegrasyonu sunan çok yönlü uygulamaların lojistik üzerindeki etkileri azalan sipariş miktarıyla eş zamanlı olarak artan sipariş frekansı ile karakterize edilebilir. Bu durum özellikle şehir içi dağıtımda daha küçük araçlardan oluşan dağıtım filolarının yaratacağı yoğun trafiğinin optimize edilmesi problemini ortaya çıkartacaktır.
Hukuki konular açısından beklentilerimizi sıralamaya başladığımızda birinci sırada müşterilerin özellikle çevre, sürdürülebilirlik ve gıda güvenliği gibi konularda düzenleyici baskılar üzerindeki talebinin giderek artacağı gelmektedir. Genellikle bozulabilir ve/veya özel korunmaya ihtiyaç duyan yapısı nedeniyle değer zinciri içerisinde lojistiğin önemli bir yer tuttuğu gıda sektöründeki düzenlemeler de gelecekte sektörü ve iş süreçlerini doğrudan etkileyebilecektir. Diğer taraftan ekonomik alanda yaşanan son krizlerin bir uyarı sinyali olarak dikkate alınması neticesinde ticari serbestliğe engel olmayacak çeşitli standart uygulamaların yaygınlaşması ve bu sistemin dışında kalan veya ayak uyduramayan ülkelerin dünya ticaretinden aldığı payın önemli ölçüde azalması beklenmektedir.
Geleceğin hepimize aydınlık günler getirmesi dileğiyle,
Dostçakalın.
Doç.Dr. A.Zafer ACAR

 

  • Bu yazı 37812 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARŞİVİ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
YUKARI