Prof. Dr. Avni Zafer ACAR
  Güncelleme: 05-10-2017 09:22:00   05-10-2017 09:19:00

Kaybolan yıllar: Planlar, hedefler ve gerçekler

Bilgi toplumunun ağırlığını iyiden iyiye hissettirmeye başlamasıyla birlikte yeniden şekillenen dünya ekonomisinde uluslararası işbölümü ve değer zinciri hiyerarşisinde Türkiye’nin konumunun aşamalı olarak üst basamaklara çıkararak uluslararası rekabet gücünü artırmak maksadıyla bilimsel bir yöntem kullanılarak yapılan 10'ncu 5 yıllık Kalkınma Planı iş dünyasının her kesimini oldukça heyecanlandırmıştı. Özellikle Davutoğlu hükümetinin Kasım 2014’de açıkladığı dokuzu öncelikli olmak üzere 25 programdan oluşan ve "Cumhuriyet tarihinin en önemli yapısal dönüşüm hamlelerinden birini başlatıyoruz" ifadeleri eşliğinde sunulan “Ekonomide yapısal dönüşüm programı”nın öncelikli programlarından birisi içerisinde yer almak lojistik ve taşımacılık sektöründe çok önemli bir ivmelenme yaratmıştı. Malumunuz “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” dolayısıyla bu dokuz öncelikli programı başlıklarıyla kısaca hatırlayalım;

 

 

1- İthalata Olan Bağımlılığın Azaltılması Programı

2- Öncelikli Teknoloji Alanlarında Ticarileştirme Programı

3- Kamu Alımları Yoluyla Teknoloji Geliştirme ve Yerli Üretim

4- Yerli Kaynaklara Dayalı Enerji Üretim Programı

5- Enerji Verimliliğinin Geliştirilmesi Programı

6- Tarımda Su Kullanımının Etkinleştirilmesi Programı

7- Sağlık Endüstrilerinde Yapısal Dönüşüm Programı

8- Sağlık Turizminin Geliştirilmesi Programı 

9- Taşımacılıktan Lojistiğe Dönüşüm Programı

 

Taşımacılıktan lojistiğe dönüşüm programının tanıtımında “Lojistik veri tabanı oluşturacağız. Liman yönetim modelini hayata geçireceğiz” gibi ana başlıklar ele alınıyor ve özellikle 10'ncu 5 Yıllık Kalkınma Planı’na atıfta bulunuyordu. İlginçtir ki kalkınma planı çalışmalarının ardından lojistik ile ilgili olarak Kalkınma Bakanlığı tarafından çıkartılan kitabın başlığı da aynı ismi taşımaktaydı. Hemen ardından Şubat 2015’de koordinatörlük görevi Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı’na verilen Eylem Planı açıklanmıştı. Bu eylem planında programın detaylarının açıklanmasının yanı sıra hedefler de açıkça belirtilmekteydi ki bu gerek kamu gerekse özel sektör için aşağıdaki önemli performans göstergelerini ortaya koymaktaydı.

 

Gösterge Adı

2013

2014

2015

2016

2017

2018

Türkiye’nin Lojistik Performans Endeksi Sıralaması

30

30

30

<20

<20

<15

Limanlarda Elleçlenen Konteyner Miktarı (Milyon TEU)

7,9

8,8

9,8

11

12,3

13,8

Demiryolu bağlantısı olan limanlarda elleçlenen yükün demiryolu ile taşınma oranı

7,8

7,9

10,0

10,2

14,1

15,4

Demiryolu yük taşımacılığında özel sektörün payı

27

27

27

28

29

30

Toplam dış ticaret hacminde hava kargonun payı

11,7

12,1

12,3

12,5

12,7

12,9

 

 

Tabii ki bu arada uluslararası lojistik faaliyetlerle karşılıklı etkisi bilimsel olarak defalarca ispatlanmış olan dış ticaret hedeflerimizi de bir kez daha hatırlarsak Cumhuriyet’imizin 100'ncü kuruluş yılında 500 milyar $ ihracat hedefini hatırlamayanınız yoktur sanırım. Şimdi gelin 2014 – 2018 yıllarını kapsayan 10'ncu 5 Yıllık Kalkınma Planının son takvim yılına girmeye çok az bir süre kalmışken gelin bu planı ve dönem içinde yaşananları elde edebildiğimiz veriler çerçevesinde birlikte değerlendirelim.

 

Dünya Bankası tarafından yapılan Lojistik Performans İndeksi sıralamasında 2012 yılında 27'nci sırada bulunurken 2014 yılında 30'ncu sıraya gerilemiştik. Ancak yapılan planlar gereği ilerlememiz gereken bir dönemde ise biraz daha sıra kaybederek 2006 yılı değerlendirmesinde 34'ncü sıraya gerilemiş bulunuyoruz. Üstelik indeksin bazı ana kırılımlarında 40 ve 43'ncü sıralarda yer bulabilmiştik. Bu konudaki detaylı değerlendirmelerimi arzu edenler gazetemizin aşağıdaki linkinde yer alan yazımdan tekrar okuyabilirler.

 

http://www.ekonomiyontem.com.tr/yazarlar/doc-dr-avni-zafer-acar/rakamlarla-2016-yilinda-turkiye/37/

 

Planda da açıkça ifade edildiği gibi 2013 yılında 7,9 milyon TEU olan konteyner elleçleme performansımız 2014 yılında planın gerisinde kalarak 8,3 milyon TEU olarak gerçekleşmiştir. 2015 yılında ise bir önceki yıla göre biraz daha azalarak 8,1 milyon TEU olarak gerçekleşerek plandaki 9,8 milyon TEU’luk hedefin oldukça gerisinde kalmıştır. Üç tarafı denizlerle çevrili ve Dünya’nın 10ncu büyük deniz taşıma filosuna sahip olan ülkemizin bu performansı elbette iç açıcı değildir. Dünya ticaretinde ve deniz taşımacılığındaki bu yöndeki eğilime rağmen deniz ticaret filomuzdaki konteyner gemisi sayısının 2011 yılından 2015 yılına kadar 70 gemiden 78 gemiye çıkması ile dış ticaret hacmimizdeki gerilemenin armatörlerimizi bu yönde yatırım yapma motivasyonunu vermemesini bu noktada önemle dikkate alınmalıdır. Yapılan her türlü çağrıya rağmen yabancı bayraklı gemi oranının halen %70’lerde olması ardında tartışılması gereken önemli sorular gizlemektedir.

Demiryolu ile hedefler konusunda sizlerin zamanını almamak niyetindeyim. Çünkü demiryollarının serbestleştirilmesi ile yasa ve tamamlayıcı mevzuatın oldukça gecikmesi, Avrasya hattında ticaretçilerimizi ve taşımacılarımızı heyecanlandıran Baki – Tiflis - Kars demiryolunun 2008 yılından bu yana gecikerek test sürüşlerinin ancak yapılmakta olması, kuzey hattımızda önemli bir liman şehir olan ve bir adet lojistik üs kurulmakta olan Sansun’un demiryolu hattının planlara göre üç yıl süreyle kesilmesi ve kuzey – güzey aksımızı oluşturan Mersin – Samsun hattında yeterli demiryolu alt yapısının bulunmaması girişimcilerimizi şimdilik demiryolundan uzak tutmaktadır.  Elbette bu saydıklarıma ilave edilecek çok unsur olmakla bile mevcut durum yukarıda sözünü ettiğim hedeflerin gerisinde kalmamız gerçeğini değiştirmemektedir.

 

Hava kargo taşımacılığına geldiğimizde ise TUİK’in rakamlarına göre sırasıyla 2014’de %9,7, 2015’de %10,6 ve 2016 yılında ise %11,9 gibi bir oranı elde etmekteyiz. Üstelik bu rakamlara yolcu yanında taşınarak beyanı yapılan mallar da dahildir. Dolayısıyla bu hedefin de gerisinde kaldığımız ortadadır.

 

Ancak biraz evvel de ifade ettiğim gibi asıl sorun lojistik ve taşımacılıkla karşılıklı doğrudan etkisi tartışılmaz olan dış ticaret hacmimizden kaynaklanmaktadır. 2015 yılında 143,8 milyon $ olan ihracat rakamlarımız 2016 yılı sonu itibariyle 142,1 milyar $ düzeyine gerilemiştir. Ülke olarak başımıza gelen her şeyde dış mikrakların etkisini öne sürmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz için özellikle 15 Temmuz 2016 sonrasında bu konuda yeterli politika malzememiz bulunmaktadır. Oysa ki 2012 yılında yakaladığımız 152,4 milyar $ ihracat rakamından sonra 2014 yılında 157,6 milyar $ düzeyine çıktığımızı görmemezlikten geliyoruz. Toplam dış ticaret hacmimize göz attığımızda ise 2013’deki zirvenin ardından 2014 yılının küçük bir düşüşle kapatıldığını görmekteyiz ki bu ihracatımız zirve yaptığı yıldır. Ardından hem ihracat hem de toplam dış ticaret rakamlarımız 2015 yılından beri düşüş göstermektedir. Üstelik 2016 yılı sonu itibariyle ihracatın ithalatı karşılama oranının %71,8 düzeyinde gerçekleşmesi hiç de iç açıcı değildir. Üstelik 2017 yılının ilk sekiz ayını dikkate aldığımızdan kötü geçen bir önceki yılın aynı dönemine göre bile toplam dış ticaret hacminde %11,1 ihracatta ise %9,7 azalmıştır.

Yukarıdaki rakamları inceledikçe 10'ncu plan döneminde geçen yıllar için aklıma Sezen Aksu’nun “şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” şarkısı geliyor. Malumunuz hüzünlü bir şarkıdır. Maalesef bu kez hüznün bir tarafında lojistik ve taşımacılık sektörü var.

Uzun zamandan beri navlun fiyatlamasında zorluk çeken ve birbirlerine karşı rekabet silahı olarak kullanan lojistik ve taşımacılık sektörü uluslararası bağlamda yaptığı atılımlarla ülkemizin önemli hizmet ihracatçılarından birisi olmaya devam etmektedir. Ancak yükselen kur ve petrol fiyatlarının da etkisiyle navlun fiyatlarının da yükselmeye başlaması gerek ihracatçımızı gerekse taşımacılarımızı daha zor şartların beklediğini göstermektedir. Sektördeki firmaların İtalya – Almanya – Türkiye, Romanya – Macaristan – Türkiye gibi yenilikçi rotalar çerçevesinde döngüsel seferler yapmaya gayret göstererek verimliklerini artırmak için ellerinden geleni yaptıklarını bilmekteyim.  Geriye her şeyi dış mihrakların etkilerine atfetmek söyleminden vaz geçerek inandırıcı hedefler çerçevesinde ısrarla uygulanacak politikaların yapılması kalmaktadır. Bu bağlamda Kamu – Sektör – STK – Üniversite çerçevesinde tıpkı 10'ncu 5 Yıllık Kalkınma Planı öncesinde yapılan çalışmalar gibi ciddi ve işbirlikçi çalışmalar yapılması gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Sektörün küçük problemlerini dert edeceğimiz günleri görmek dileğiyle,

Dostçakalın.

Doç.Dr. A.Zafer ACAR

05.10.2017 / İstanbul

  • Bu yazı 38915 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARŞİVİ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
YUKARI