08-04-2014 12:49:14 Son Güncelleme: 08-04-2014 13:01:14

AB-TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ DEĞERLENDİRME RAPORU AÇIKLANDI

TOBB Başkanı M. Rıfat HİSARCIKLIOĞLU, AB TÜRKİYE Delegasyonu Temsilci Yardımcısı Bela SZOMBATI ve Dünya Bankası Türkiye Direktörü Mertin RAISER'in açılış Konuşmalarını yaptığı toplantıda raporun sunumunu, Dünya Bankası Kıdemli Ekonomisti Kamer KARAKURUM ÖZDEMİR gerçekleştirdi.
AB-TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ DEĞERLENDİRME RAPORU AÇIKLANDI

TOBB Başkanı M. Rıfat HİSARCIKLIOĞLU açılış konuşmasında şunları söyledi:

"Bildiğiniz gibi, Türkiye Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ne bundan tam 18 yıl önce, 1996 yılında adım attı. Gümrük Birliği’nin kapsamı, Ortaklık Konseyi kararıyla belirlendi. Yani Gümrük Birliği, Türkiye-AB Ortaklık İlişkisinin bir aşamasıdır. Ankara Anlaşmasında tam üyeliğe kadar öngörülen, “Geçiş Dönemi”nin sonudur.  ‘Nihai Aşama’dır. Ama maalesef çeşitli sebeplerle “nihai aşama” bir türlü nihayete erememiştir. Ve üyelik sürecinin bir aşaması olarak tasarlanan Gümrük Birliği, 20 yıla merdiven dayamıştır. Bildiğiniz gibi AB ürün bazında oldukça yüksek standartlara sahip. Pazara giriş bu standartlar sebebiyle kolay olmuyor. Sürecin başında, AB’nin bu özelliklerinden ötürü, Türk üreticisi ciddi bir endişe yaşadı. Ancak zaman içinde gördük ki,  Gümrük Birliği’nin sağladığı yapısal değişim ve getirdiği yeni rekabet zihniyeti,  Türkiye’nin dönüşümünde önemli bir rol oynadı.Öncelikle son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim. Gümrük Birliği, Türkiye’nin iktisadi dönüşümünde bir mihenk taşıdır. Türkiye’nin iktisadi gelişimi için 1980 sonrasında rahmetli Özal’ın imza attığı serbest piyasa reformlarından sonra önemli bir adımdır. AB ile Gümrük Birliği ilişkimiz, Sanayi üretimi yapısının çeşitlenmesinde, Üretimde kalite ve sürekliliğin sağlanmasında, Rekabet kurallarının tesisinde,Rekabet edebilme gücünün artmasında,son derece önemli rol oynadı. Böylece, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle entegrasyonu sağlandı. Gümrük Birliği ile Türkiye’nin sanayi ürünlerinde ciddi bir ihracat artışı gerçekleşti. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var. Her uzun ilişkide olduğu gibi Gümrük Birliği’nin işleyişinde de zamanla sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Son 20 yılda Türkiye’de, Avrupa Birliği’nde ve dünya ekonomisinde köklü değişiklikler oldu. Üzerine Gümrük Birliği’ni bina ettiğimiz ekonomik temeller değişti.İlk değişimi Avrupa Birliği’nin yapısında yaşadık.Biz Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzalarken, Avrupa Birliği 15 ülkeydi. Gelişmiş ve zengin 15 AB ülkesiyle gümrük birliği anlaşması imzalayan bir Türkiye’ydik.Sovyetler Birliği yeni yıkılmıştı. Orta ve Doğu Avrupa’daki eski Sovyet cumhuriyetleri AB’den aldıkları yardımlarla yeni sisteme geçişi sağlamaya çalışıyorlardı. Sonra Avrupa Birliği değişti. Avrupa Birliği’nin hızla gelişen, Türkiye ile benzer gelir ve üretim koşullarına sahip 13 yeni üyesi oldu. Gelişmiş Avrupa pazarlarından pay almak isteyen gümrük birliği içindeki ülke sayısı katlanarak arttı. Bakın size bunu basit bir örnekle göstereyim. 1995’te yani Gümrük Birliği’ne girdiğimiz yıl 15 AB ülkesinin toplam ithalatından aldığımız pay yüzde 1,7. Gümrük Birliği’nden sonra ise 2004 yılında AB pazarındaki payımız yüzde 2,7 ile zirveye ulaşmış. 2004 yılı çok önemli. Çünkü AB’nin en büyük genişleme hamlesini yaptığı yıl. Yani yeni 10 AB üyesinin birliğe girdiği yıl. 2004 sonrasında AB pazarında Türkiye için kayıplar başlamış. 2004 yılında zirveye ulaşan payımız 2,7’den 2,2’ye kadar düşüyor. Bir başka deyişle, Gümrük Birliği’nin ilk 10 yılında Gümrük Birliği’nden sağladığımız pazar kazancının yaklaşık yarısını 2004’ten sonra geri vermişiz.  İşte bugünkü Gümrük Birliği iyi mi, kötü mü tartışmaları da buradan çıkıyor.  Çünkü, Gümrük Birliği bizim yeni AB ülkelerine karşı rekabet koşullarımızı korumak üzerine tasarlanmadı. Yeni ortaklarımız AB’de serbestçe gezerken, biz transit karayolu kotaları ile boğuşmaya başladık.  Rakip işadamları AB pasaportuyla gezerken, Türk işadamlarımız vize çilesiyle boğuşmaya devam etti.Biz AB’nin karar alma süreçlerinde, istişari olarak bile yer almazken, yeni AB ülkeleri haklarını savunur hale geldiler.Biz ihtilafların çözümü için sağlıklı bir mekanizma bulamazken, yeni AB üyeleri ortak AB hukukunun avantajlarını yaşadılar. Tüm bunları yeni Avrupa Birliği ülkelerinden kaynaklı rekabete karşı çıktığım için söylemedim. Aksine biz Türk özel sektörü olarak her türlü rekabete hazırız. Sanayimize ve girişimcilerimize sonuna kadar güveniyoruz. Benim burada bahsettiğim Avrupa Birliği’nin değişen yapısına rağmen Gümrük Birliği’nde Türkiye’nin ve Türk özel sektörünün haklarını koruyacak düzenlemelerin bir türlü yapılmamasıdır. Benim burada bahsettiğim bürokratik manevralarla iş adamları için vize konusunun, Türk TIR’ları için transit belgesi konusunun bile bir türlü çözülememesidir.  Biz Türk özel sektörü olarak, Avrupa Birliği’nin değişen koşullara göre hakkımızı teslim edeceğine inanıyoruz ve bu konuların çözülmesini talep ediyoruz.

Yaklaşık 20 senelik Gümrük Birliği yolculuğumuzda son yıllara kadar gözlenen değişimi ve yaşadığımız sorunları kısaca özetledim. Ama Gümrük Birliği açısından çok daha önemli bir tehditle karşı karşıyayız. Bu da özellikle küresel kriz sonrasında AB’nin hız verdiği yeni nesil serbest ticaret anlaşmalarıdır. Biliyorsunuz, AB’ye tam üye olmadığımız için, Gümrük Birliği’ne rağmen, biz bu anlaşmalara dahil olamıyoruz. Yani üçüncü ülkelerin malları rahatça bize gelirken, bizim mallar oraya gidemiyor. Son yıllarda birçok Latin Amerika ve Uzak Doğu ülkesi ile anlaşmalar imzalandı, yada mevcut anlaşmalar genişletildi. Özellikle Kore ve Meksika ile yapılan anlaşmaları ve etkilerini çok tartıştık. Ama özellikle, AB ve ABD arasında müzakereleri başlayan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması - TTIP’e müdahil olamamamız bu yöndeki endişelerimizi daha da ileri taşıyor. Çünkü TTIP çağımızın en önemli anlaşmalarından biri. TTIP sadece bir serbest ticaret anlaşması değil. İçinde ticaretin yanı sıra karşılıklı yatırımlara ve standartlara ilişkin düzenlemeler de var. Taraflar ekonominin dünya devleri; toplamda 820 milyonluk bir nüfusa ev sahipliği yapan ABD ve AB dünyadaki toplam üretimin (GDP) %45’ine sahip. Dünya ticaretinin ise %30’unu gerçekleştiriyorlar. Bir de TTIP’in kardeşi Transpasifik İşbirliği Anlaşması - TPP var. Burada da ABD ve 13 Pasifik ülkesi var. TTIP ile TPP birlikte yeni bir küresel ekonomik düzen demek. Çünkü dünyanın üçte ikisi bu yeni düzene uymak durumunda kalacak. Böylesine devasa bir anlaşmanın dışında kalanları olumsuz etkilememesi ise imkânsız. Brookings Enstitüsünün yayınladığı bir rapora göre, Türkiye’nin TTIP’ye dahil olmaması halinde 95 bin kişinin işini kaybetme ihtimalinin ortaya çıkacağı ve Türkiye ekonomisinin 20 milyar dolar zarara uğrayacağı tahmin ediliyor.Bu bakımdan, TTIP’ye dahil olmamız Gümrük Birliği içinde olmamız sebebiyle, daha da önem kazanıyor.Bu günlerde ABD’nin NAFTA’daki ortakları Kanada ve Meksika’yı TTIP sürecine doğrudan veya dolaylı olarak dahil etme hazırlığında olduğunu duyuyoruz. Türk özel sektörü olarak, aynı yaklaşımı Avrupa Birliği’nden de Türkiye için beklediğimizi belirtmek istiyorum. Gördüğünüz gibi Gümrük Birliği ile ilgili tartışmamız gereken çok konu var. Bu çerçevede, öncelikle zamanlaması son derece önemli olan bu raporu hazırladıkları için Dünya Bankası’na ve bu raporu Dünya Bankası’ndan talep ettikleri için Avrupa Komisyonu’na teşekkür etmek istiyorum. Raporun zamanlaması çok önemli çünkü Avrupa Birliği de bir değişime hazırlanıyor. Bu yıl Parlamento ve Komisyon’da değişim yaşanacak.Yeni kadroların, yeni bir oyun planıyla Türkiye-AB ilişkilerine ivme kazandırabileceğine inanıyorum. O yüzden, Türk özel sektörü olarak bu raporu çok önemsediğimizi belirtmek isterim. Biraz önce de bahsettiğim gibi ortada ciddi bir ihtiyaç vardı. Eminim bu rapor yeni dönem için önemli bir tartışma zemini oluşturacaktır. Ayrıca, Dünya Bankası uzmanlarını, raporun hazırlanması sürecinde istişareye verdikleri önem ve objektif tespit, analiz ve tavsiyeleri için kutluyorum. Biz, Gümrük Birliği ilişkisini, ticari bir düzenleme olması yanında, Türkiye’yi AB ekonomisine yakınlaştıracak, AB ekonomisiyle bütünleştirecek en önemli araç olarak görüyoruz. Bu bakımdan Gümrük Birliği sağlıklı işlemelidir. Dünya Bankası’nın bu raporu Türk özel sektörü olarak bizlerin yıllardır dile getirdiği sorunların haklılığını tescillemektedir.  Dünya Bankası raporunda da altı çizildiği gibi

1.       AB ile Türkiye arasında, danışma mekanizmaları güçlendirilmeli ve çeşitlendirilmelidir.

2.       Türkiye’nin ve Türk özel sektörünün Gümrük Birliği içinden veya dışından haksız rekabete maruz kalması engellenmelidir.

3.       ABD dahil, üçüncü ülkelerle gerçekleştirilen STA müzakerelerinde, Türkiye’nin de eş zamanlı müzakere yürütmesi sağlanmalıdır. 

4.       Transit taşımacılığa öncelik verilerek, karayolu taşımacılığı serbestleştirilmelidir.

5.       Türkiye-AB Gümrük Birliği ilişkisinin geleceği için, İşleyen bir Anlaşmazlıkların Çözümü Mekanizması oluşturulmalıdır.

Burada Türk özel sektörü olarak, görev verildiği takdirde, TOBB tahkiminden ve ICC tahkiminden gelen deneyimimizi kullanmaya hazır olduğumuzu belirtmek isterim.

6.       Ve son olarak, en azından iş dünyası için, vize sorunu ortadan kaldırılmalıdır.

Bu kapsamda, 26 Mart 2014 tarihinde vermiş olduğu karar için, Berlin Yüksek İdare Mahkemesi’ni tebrik ediyorum.  Davayı açan işadamımız Osman Nuri Korca, Türkiye’nin haklılığını bir kez daha kanıtlamıştır. Kendisini kutluyorum.  Bugünden sonra ne kazandık, ne kaybettik muhasebesini bir yana bırakıp daha adil bir Gümrük Birliği’ni nasıl oluştururuz diye kafa yormalıyız.  Bu açından, Dünya Bankası tarafından hazırlanan raporun çok iyi bir müzakere çerçevesi oluşturacağına inanıyorum. Sayın Bakanımız Nihat Zeybekçi’nin üstün gayretleri ile Ekonomi Bakanlığımız nezdinde de bu kapsamda ciddi çalışmalar yürütüldüğünü biliyorum. Tüm Ekonomi Bakanlığı camiasına da Türk özel sektörü için gösterdikleri çabadan ötürü teşekkür ediyorum. “

 

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI