Türkiye ekonomisi, ağustos ayının son haftasında hem yurtiçinde hem de küresel ölçekte yoğun bir gündemle karşı karşıya kaldı. Gıda fiyatlarından işgücü piyasasına, kredi kartı kullanımındaki artıştan dış ticaretteki gelişmelere kadar birçok başlık, ekonomik dengelerin kırılgan yapısını bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle enflasyon beklentilerindeki yukarı yönlü revizyonlar, fiyat istikrarı konusunu yeniden ekonomi politikalarının merkezine yerleştirdi.
Bu yazıda, 25-30 Ağustos haftasında öne çıkan ekonomik gelişmeleri ayrıntılı biçimde ele alıyor hem rakamların arkasındaki tabloyu hem de önümüzdeki döneme dair olası yansımaları tartışıyoruz.
Haftanın en çok konuşulan verilerinden biri, TÜRK-İŞ tarafından açıklanan açlık ve yoksulluk sınırı oldu. Ağustos ayı itibarıyla dört kişilik bir aile için açlık sınırı 27 bin 111 lira, yoksulluk sınırı ise 88 bin 310 lira seviyesinde hesaplandı. Bu rakamlar, hane Halklarının gıda ve temel ihtiyaç harcamalarını karşılamakta ne denli zorlandığını net bir biçimde ortaya koyuyor.
Açlık sınırının hızla yükselmesi, özellikle düşük ve orta gelir grupları için gelir-tüketim dengesini daha da kırılgan hale getiriyor. Zira ailelerin zorunlu gıda harcamaları için ayırmak zorunda kaldıkları bütçe büyüdükçe, eğitim, sağlık ve sosyal yaşam gibi alanlara ayrılan pay giderek daralıyor. Bu tablo, ücret politikalarının ve sosyal destek mekanizmalarının yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.
TÜRK-İŞ verilerinin gölgesinde gündeme yansıyan bir diğer önemli gelişme, kredi kartı harcamalarındaki artış oldu. Temmuz 2025 verilerine göre kredi kartı kullanımı, yalnızca zorunlu tüketim kalemlerinde değil, borç kapatmada da belirgin şekilde yükseldi.
Uzmanlara göre bu eğilim, vatandaşların gelirleriyle harcamalarını karşılayamadığını ve aradaki açığı borçlanma yoluyla kapattığını gösteriyor. Bu durum, bir yandan hane halklarının kırılganlığını artırırken, diğer yandan bankacılık sektörü için risk yönetimi ihtiyacını güçlendiriyor. Önümüzdeki aylarda kredi politikalarının sıkılaşması, faiz oranlarının ve kart limit düzenlemelerinin gündeme gelmesi sürpriz olmayacak.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun temmuz ayı verileri ise işgücü piyasasına dair umut verici ama sınırlı bir tablo sundu. İşsizlik oranı yüzde 8 seviyesinde gerçekleşirken, işsiz sayısı bir önceki aya göre 164 bin kişi azalarak 2 milyon 828 bine geriledi.
Genç işsizlik oranındaki sınırlı düşüş olumlu bir gelişme olarak görülse de istihdam artışının büyük ölçüde hizmetler sektörü kaynaklı olması dikkat çekici. Sanayi tarafında istihdamın durağan seyretmesi, üretim kapasitesindeki genişlemenin sınırlı kaldığına işaret ediyor. Bu tablo, ekonomik büyümenin kalıcı ve dengeli bir yapıya kavuşabilmesi için nitelikli istihdam alanlarının artırılması gerektiğini ortaya koyuyor.
İşgücü verilerinin yanında hizmetler sektörüne ilişkin Hizmet Üretici Fiyat Endeksi (H-ÜFE) de ekonomik gündemin üst sıralarına taşındı. Temmuz ayında H-ÜFE yıllık bazda yüzde 36,35, aylık bazda ise yüzde 3,21 oranında artış gösterdi.
Özellikle ulaştırma, konaklama ve finansal hizmetlerdeki maliyet yükselişleri, hizmet sektöründe enflasyonist baskının güçlü bir şekilde sürdüğünü gösteriyor. Bu durum, tüketici fiyatlarının önümüzdeki aylarda da yüksek seyretme ihtimalini artırıyor. Dolayısıyla enflasyon beklentilerindeki yukarı yönlü revizyonların arkasında, hizmetler sektöründeki bu maliyet artışlarının önemli bir payı bulunuyor.
Tarım ve hayvancılık sektörü, hafta boyunca dış ticaret gündeminin merkezinde yer aldı. Özellikle kırmızı et ihtiyacının karşılanmasında ithalata olan bağımlılığın devam etmesi, fiyat istikrarı konusunda ciddi riskler yaratıyor. Bunun yanı sıra, bazı tarım ürünlerinde vergi indirimlerinin tartışmaya açılması, üretici-tüketici dengesi açısından yeni bir tartışma başlığını gündeme taşıdı.
Diğer taraftan Suriye’den Türkiye’ye yapılan ithalatın yasaklanması dikkat çekici bir karar oldu. Bu adım yalnızca siyasi boyutuyla değil, aynı zamanda ekonomik etkileriyle de tartışılıyor. İhracatçı firmalar alternatif pazar arayışına yönelirken, tedarik zincirlerinde yeniden yapılanmaların yaşanması bekleniyor.
Küresel ölçekte ise ABD ve Avrupa’dan gelen gelişmeler öne çıktı. ABD Başkanı Donald Trump’ın yeniden gündeme getirdiği ek gümrük vergisi politikaları, küresel ticarette yeni bir belirsizlik dalgasının habercisi olabilir. Özellikle ABD teknolojisine vergi uygulayan ülkelere karşı alınabilecek önlemler, piyasalarda tedirginlik yaratıyor.
Avrupa cephesinde ise kamu maliyesi tartışmaları dikkat çekti. Vergi gelirlerinin GSYH’ye oranla yüksek olduğu ülkeler, kamu hizmetlerini güçlü biçimde finanse ederken; aynı zamanda büyüme üzerinde baskı yaratıyor. Avrupa ekonomisi, önümüzdeki dönemde “sıkı mali disiplin” ile “büyümeyi destekleme” arasında hassas bir denge kurmak zorunda kalacak.
Türkiye özelinde, reel sektörün artan döviz talebi dikkat çekti. Bu eğilim, döviz kuru üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturdu ve Merkez Bankası’nın rezerv politikalarını yeniden gündeme taşıdı.
Ayrıca TCMB’nin piyasa katılımcılarıyla yaptığı son anket, yıl sonu enflasyon beklentilerinde yukarı yönlü revizyonların devam ettiğini gösterdi. Katılımcılar, özellikle enerji ve gıda fiyatlarının enflasyonu önümüzdeki aylarda yukarı çekeceğini öngörüyor.
25-30 Ağustos haftası, Türkiye ekonomisinin temel kırılganlıklarını yeniden gündeme getirdi:
Hane Halkı gelirlerinin yetersizliği ve artan yaşam maliyetleri,
Kredi kartına bağımlılığın hızla yükselmesi,
İşgücü piyasasında sınırlı ama dengesiz iyileşme,
Hizmet fiyatlarının enflasyonist baskıyı artırması,
Dış ticarette tarım ve ithalat kararlarının ekonomiye etkileri,
Küresel ölçekte ABD’nin ticaret politikaları ve Avrupa’daki mali disiplin tartışmaları.
Önümüzdeki süreçte açıklanacak enflasyon verileri, piyasa beklentilerini yönlendirecek en kritik başlık olacak. Politika yapıcılar açısından ise asıl mesele, fiyat istikrarını sağlarken ekonomik büyümeyi destekleyecek dengeli adımlar atabilmek olacak.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com