Gençler genişlemeye daha açık, fakat Türkiye aday ülkeler arasında son sırada
Avrupa Birliği (AB), kuruluşundan bu yana “bir barış, demokrasi ve refah projesi” olarak tanımlandı. Bugün ise bu birlik, sadece mevcut üyelerinin değil, aynı zamanda aday ülkelerin de geleceğini şekillendiren bir yapıya dönüşmüş durumda. Ancak Avrupa’da genişleme konusundaki tartışmaların merkezinde önemli bir gerçek var: AB vatandaşları genel olarak genişlemeye destek verirken, söz konusu Türkiye olunca tablo oldukça farklılaşıyor.
Euro barometre araştırmasına göre AB kamuoyunun yarısından fazlası yeni üyelerin katılımına sıcak bakıyor. Özellikle gençler arasında bu oran çok daha yüksek. 15-24 yaş arası katılımcıların %67’si, 25-39 yaş arası grubun ise %63’ü genişlemeden yana. Bu, Avrupa’nın genç kuşağının daha açık fikirli ve küresel bakış açısına sahip olduğunu gösteriyor.
Coğrafi olarak bakıldığında, özellikle İskandinav ülkelerinde genişleme fikri güçlü bir destek buluyor. İsveç’te %79, Danimarka’da %75 ve Litvanya’da %74 oranında katılım var. Bu ülkelerde kamuoyunun genişlemeyi bir “fırsat” olarak gördüğü söylenebilir.
Araştırma ayrıca, genişlemenin AB’ye sağlayacağı avantajların da halk tarafından fark edildiğini ortaya koyuyor. Katılımcılar; AB’nin küresel etkisinin artması (%37), AB işletmeleri için daha büyük pazar oluşması (%37), daha fazla iş fırsatı (%31) ve ülkeler arası dayanışmanın güçlenmesi (%30) gibi faydaları öne çıkarıyor. Yani genişleme, birçok AB vatandaşı için sadece siyasi değil aynı zamanda ekonomik ve toplumsal kazanç anlamına geliyor.
Bu olumlu tablonun içinde Türkiye’nin adı geçtiğinde işler değişiyor. Araştırmaya göre, Türkiye’nin AB üyeliğine destek oranı %40’ın altında kalıyor. Bu oran, diğer aday ülkelerle kıyaslandığında en düşük seviyede.
Örneğin Ukrayna, katılımcıların yarısından fazlası tarafından desteklenirken; Karadağ %51, Bosna Hersek, Kuzey Makedonya ve Moldova %48 destek buluyor. Türkiye ise bu sıralamanın sonuna düşüyor.
Bunun ardında birkaç temel sebep var:
Demokrasi ve hukuk devleti algısı: Türkiye son yıllarda basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve insan hakları gibi alanlarda AB standartlarının uzağında görülüyor.
Göç kaygıları: Türkiye’nin büyük nüfusu ve özellikle Suriyeli göçmenlere ev sahipliği yapması, Avrupa kamuoyunda “kontrolsüz göç” endişelerini artırıyor.
Kültürel mesafe: AB kamuoyunun bir kesiminde Türkiye, “Avrupa kimliğinin dışında” konumlandırılıyor. Bu algı, Türkiye’nin üyelik ihtimalini daha da zayıflatıyor.
Dış politika tercihleri: Türkiye’nin Rusya ve Orta Doğu ülkeleriyle geliştirdiği ilişkiler, bazı AB vatandaşları tarafından “AB çizgisinden uzaklaşma” olarak yorumlanıyor.
Dolayısıyla Türkiye, resmi üyelik kriterlerini karşılasa bile Avrupa halkının gözünde halen bir “soru işareti” olarak duruyor.
Araştırma yalnızca destek oranlarını değil, aynı zamanda genişlemeye ilişkin kaygıları da ortaya koyuyor. AB vatandaşlarının en çok dile getirdiği endişeler arasında:
Kontrolsüz göç (%40)
Yolsuzluk ve suç (%39)
Avrupa vergi mükelleflerine maliyet (%37)
Bu kaygılar, Türkiye’nin özelinde daha da büyüyor. Zira Türkiye hem büyük nüfusu hem de göç akınlarıyla doğrudan ilişkilendirilen bir ülke.
Türkiye açısından tablo ne ifade ediyor?
Bugün gelinen noktada Türkiye’nin AB üyeliği, yalnızca Brüksel’deki müzakerelerle değil, aynı zamanda Avrupa halklarının rızasıyla da şekilleniyor. AB kamuoyunun büyük kısmı genişleme fikrine sıcak baksa da Türkiye konusunda ciddi çekinceler var.
Bu durum, Türkiye’nin önünde iki katmanlı bir görev olduğunu gösteriyor:
Resmi kriterleri yerine getirmek (hukuk devleti, demokrasi, ekonomik istikrar).
Kamuoyu algısını dönüştürmek (kültürel yakınlık, ortak değerler, göç yönetimi).
Avrupa halkının gözünde Türkiye’nin “AB değerleriyle uyumlu bir ortak” olduğunu göstermek, en az teknik kriterleri yerine getirmek kadar önemli hale gelmiş durumda.
AB genişlemesi önümüzdeki yıllarda da Avrupa gündeminin merkezinde olacak. Ukrayna’nın üyelik ihtimali, Balkan ülkelerinin ilerleyişi ve Moldova gibi küçük ülkelerin süreci hızlandırma çabaları dikkat çekiyor. Ancak Türkiye söz konusu olduğunda tablo daha karmaşık.
Türkiye hem büyük bir ekonomi hem de stratejik öneme sahip bir ülke olmasına rağmen, AB kamuoyunda üyelik için “en az tercih edilen aday” konumunda. Bu, sadece hükümetler arası diplomasinin değil, aynı zamanda halklar arası iletişimin ve güven inşasının da kritik olduğunu ortaya koyuyor.
Kısacası, Türkiye’nin AB üyeliği için yol uzun ve çetin. Avrupa halklarının ikna edilmediği bir senaryoda, teknik kriterlerin karşılanması dahi tek başına yeterli olmayabilir. Türkiye’nin bu algıyı değiştirmesi, belki de üyelik sürecinin en zorlu sınavı olacak.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com