Ekonomik göstergeler içinde cari denge, bir ülkenin dış dünyayla olan mali ilişkilerinin genel bir fotoğrafını sunar. Ancak bu fotoğrafın perde arkasında, çoğu zaman gözden kaçan iki önemli alt başlık yer alır: birincil gelir dengesi ve ikincil gelir dengesi. Bu iki denge kalemi, sadece dış ticaretin değil, aynı zamanda emeğin, sermayenin ve karşılıksız transferlerin küresel dolaşımının da izlerini taşır. Dolayısıyla, ekonomik yapının sürdürülebilirliği, dış kaynaklara bağımlılık düzeyi ve gelir dağılımının uluslararası boyutu bu dengeler üzerinden okunabilir.
Birincil Gelir Dengesi: Sermaye ve Emek Arasındaki Akımlar
Birincil gelir dengesi, esas olarak uluslararası sermaye ve emek gelirlerini kapsar. Yani, bir ülkenin yerleşiklerinin yurtdışından elde ettiği faiz, kâr, temettü ve ücret gelirleri ile yabancıların yurtiçinden kazandıkları bu tür gelirler arasındaki farktır. Başka bir deyişle, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı şirketlerin elde ettikleri kârlar ile Türk şirketlerinin yurt dışındaki yatırımlarından sağladıkları getiriler bu kalemin iki yönünü oluşturur.
Bu denge genellikle negatif seyretme eğilimindedir, çünkü gelişmekte olan ülkeler çoğunlukla dış sermaye çekerek büyürler. Sermaye, yatırımcı için bir kazanç aracı olduğundan, bu ülkelerdeki yatırımlar üzerinden elde edilen kârlar ve faiz gelirleri tekrar dışarıya aktarılır. Türkiye ekonomisi de bu yapının tipik bir örneğini oluşturur. Ülkede doğrudan yabancı yatırımların kârlılığı arttıkça, yurtdışına transfer edilen kâr miktarı da yükselir. Böylece, birincil gelir dengesi açığı büyür.
Öte yandan, Türk firmalarının ve vatandaşlarının yurt dışındaki faaliyetlerinden elde ettikleri gelirler bu açığı bir miktar dengeleyebilir. Son yıllarda özellikle Avrupa’da inşaat, lojistik, finans ve teknoloji alanlarında Türk yatırımlarının artması, birincil gelir kalemindeki çıkışları sınırlayıcı bir rol oynamıştır. Ancak yine de Türkiye’nin yüksek dış borç stoku ve faiz ödemeleri dikkate alındığında, birincil gelir dengesinde kalıcı bir fazla yaratmak hâlen güç görünmektedir.
Birincil gelir dengesi aynı zamanda ülkenin yatırımcı güveni ve finansal sürdürülebilirliği açısından önemli bir sinyal taşır. Eğer bu denge uzun süreli ve derin açıklar veriyorsa, bu durum dış finansman bağımlılığının ve yabancı sermaye kârlılığının yüksek olduğunu gösterir. Dolayısıyla, politika yapıcılar açısından bu tablo, yerli üretim ve sermaye birikimini artırma yönünde yapısal reform ihtiyacını işaret eder.
İkincil Gelir Dengesi: Karşılıksız Akımların Ekonomideki Rolü
İkincil gelir dengesi ise, ekonomik değeri olan ancak bir karşılığı bulunmayan gelir transferlerini ifade eder. Yani burada, “verilen” ile “alınan” arasında bir mal veya hizmet akışı yoktur. Genellikle karşılıksız yardımlar, bağışlar, sigorta tazminatları ve işçi dövizleri bu kalemde yer alır.
Türkiye açısından bakıldığında, ikincil gelir dengesinin en önemli bileşeni yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarının ülkeye gönderdiği dövizlerdir. Avrupa’daki Türk diasporasının gönderdiği bu havaleler, özellikle cari açığın finansmanında ve döviz rezervlerinin güçlendirilmesinde uzun yıllar boyunca kritik bir kaynak olmuştur. 1970’li yıllarda işçi dövizleri Türkiye ekonomisinin adeta can damarı konumundaydı. Günümüzde bu kalem eskiye göre azalmış olsa da hâlâ önemli bir destek unsurudur.
İkincil gelir dengesinin bir diğer yönü ise Türkiye’nin dış yardımlar ve bağışlar konusundaki rolüdür. Türkiye, özellikle insani krizlerin yaşandığı bölgelerde aktif bir donör ülke olarak öne çıkmaktadır. Bu yardımlar, ikincil gelir dengesinde “çıkış” kalemi olarak yer alır. Dolayısıyla Türkiye’nin artan insani yardımları, bu dengede dönemsel olarak sınırlı açıklar yaratabilir. Ancak bu yardımların diplomatik ve insani getirileri, sadece ekonomik bilanço üzerinden değerlendirilemeyecek kadar geniştir.
İkincil gelir dengesi aynı zamanda ekonomik dayanışmanın ve küresel sorumluluk paylaşımının bir göstergesidir. Bu denge fazla verdiğinde, ülkenin dış dünyadan net transfer aldığı; açık verdiğinde ise küresel ölçekte kaynak aktardığı anlamına gelir. Türkiye genellikle bu dengede fazla veren ülkeler arasında yer almakta, bu da cari açığın bir kısmını telafi eden destekleyici bir unsur oluşturmaktadır.
Cari Dengenin Görünmeyen Taşıyıcıları
Birincil ve ikincil gelir dengesi, cari işlemler dengesinin “arka planını” oluşturan unsurlardır. Dış ticaret dengesi kadar öne çıkmasalar da cari açığın kalıcı olup olmadığını anlamak açısından belirleyici bir rol oynarlar.
Birincil gelir dengesinde süregelen açık, ülkenin dış borç ve sermaye bağımlılığını artırırken; ikincil gelir dengesindeki fazla, bu bağımlılığı yumuşatıcı etki yaratır. Türkiye’nin son yıllarda hizmet gelirlerindeki artışa (özellikle turizm gelirleri) ek olarak, ikincil gelir dengesinde sağladığı fazla da cari açığın finansmanına katkı sağlamaktadır.
Ekonomik politikalar açısından bakıldığında, birincil gelir dengesini iyileştirmenin yolu daha fazla doğrudan yatırım geliri elde etmekten, ikincil gelir dengesini güçlendirmenin yolu ise yurt dışı vatandaşlarla finansal bağları güçlendirmekten geçer. Örneğin, “gurbetçi tahvilleri”, dijital para transferleri ve diaspora yatırımlarına yönelik teşvikler, ikincil gelir dengesini uzun vadede destekleyebilecek araçlardır.
Ayrıca, sürdürülebilir büyüme hedefiyle uyumlu bir dış ekonomik yapı kurmak için, sadece mal ve hizmet ihracatına değil, aynı zamanda gelir dengesine dayalı bir stratejik vizyonun da geliştirilmesi gerekir. Çünkü ulusal gelir sadece üretimle değil, aynı zamanda dış dünyadan sağlanan gelirlerle de şekillenir.
Sonuç: Görünmeyeni Görmek
Birincil ve ikincil gelir dengesi, dış ticaret kadar gündemde yer almasa da bir ülkenin ekonomik bağımsızlığının ve finansal dayanıklılığının sessiz göstergeleridir. Birincil gelirdeki açık, dış sermayenin ülke içindeki hâkimiyetini; ikincil gelirdeki fazla ise yurtdışındaki emeğin ülke ekonomisine katkısını yansıtır.
Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin ekonomik stratejisi sadece mal ve hizmet ihracatına değil, aynı zamanda gelir akımlarının niteliğine de odaklanmalıdır. Yani, yurt dışına giden kazançları azaltmak, yurtdışından gelen gelirleri artırmak uzun vadede cari açığın kalıcı çözümünün temelidir.
Sonuç olarak, birincil ve ikincil gelir dengesi, ekonominin “görünmeyen damarları” olarak uluslararası gelir akışlarını yönlendirir. Bu damarların sağlıklı işlemesi hem finansal istikrarın hem de ulusal refahın sürdürülebilirliği için vazgeçilmezdir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com