Küresel ekonomi, son yıllarda birbirini takip eden kriz dalgalarıyla sınanıyor. Pandemi, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, tedarik zinciri kırılmaları, iklim krizi ve jeopolitik gerilimler; ekonomilerin ne kadar kırılgan olabileceğini bir kez daha gösterdi. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından bu şoklar, yalnızca makro göstergelerde değil, toplumun tüm kesimlerinde hissediliyor. Dolayısıyla, ekonomik şoklara karşı dayanıklılığı artırmak artık sadece bir ekonomik tercih değil, bir zorunluluk haline geldi.
Bu noktada, güçlü bir ekonomik yapı inşa etmek; kısa vadeli kriz önlemlerinin ötesinde, uzun vadeli stratejilerle mümkün. Dayanıklılığın temeli, ekonomik çeşitlilik, güçlü mali disiplin, üretim kapasitesinin sürdürülebilirliği, sosyal refahın korunması ve finansal sistemin sağlamlığında yatıyor.
Ekonomik şoklara karşı ilk savunma hattı, sektörel çeşitlilikten geçer. Bir ülke ekonomisi belli birkaç sektöre –örneğin enerji, inşaat veya tarım– aşırı bağımlı hale geldiğinde, dışsal bir sarsıntı tüm sistemi olumsuz etkiler. Türkiye’nin son yıllarda imalat sanayii ve hizmet sektöründe attığı adımlar, bu çeşitliliği artırma çabasının göstergesi. Ancak daha derin bir dönüşüm gerekiyor:
Katma değeri yüksek sektörlere yönelim (örneğin dijital teknolojiler, yenilenebilir enerji, biyoteknoloji)
İhracat pazarlarının çeşitlendirilmesi, yani yalnızca Avrupa’ya değil, Asya, Afrika ve Latin Amerika pazarlarına açılmak
Bölgesel üretim dengesi sağlanarak, ekonomik faaliyetin belirli kentlerde yoğunlaşmasının önüne geçilmesi
Bu yaklaşım, bir sektörde ya da bölgede yaşanan daralmanın tüm ekonomiyi sarsmasını önler ve ülkenin üretim tabanını güçlendirir.
Ekonomik şoklara karşı dayanıklılığın ikinci unsuru mali disiplindir. Kamu maliyesi, kriz dönemlerinde devreye girecek en önemli tampon mekanizmadır. Ancak bu tamponun işe yarayabilmesi için, bütçenin sağlıklı, borç yapısının sürdürülebilir ve kamu harcamalarının verimli olması gerekir.
Mali kural uygulaması, bütçe disiplini için önemli bir araçtır. Kamu harcamalarının önceden belirlenmiş çerçevede yapılması, borçlanmanın kontrol altında tutulmasını sağlar.
Esnek bütçe yönetimi, kriz dönemlerinde kaynakların hızla yönlendirilebilmesini mümkün kılar.
Vergi tabanının genişletilmesi ve kayıt dışı ekonominin azaltılması da mali gücün sürdürülebilirliğini artırır.
Ayrıca, kamu yatırımlarının uzun vadeli planlarla yürütülmesi, kriz anlarında ekonomiye otomatik istikrar kazandırıcı etki yaratır. Örneğin altyapı, eğitim ve Ar-GE yatırımları, sadece istihdam yaratmakla kalmaz; aynı zamanda gelecekteki üretkenliği artırır.
Finansal Sistemde Sağlamlık ve Risk Yönetimi
Finansal sistem, ekonomik şokların en hızlı yayıldığı alanlardan biridir. Dolayısıyla, bankacılık ve finans piyasalarının sağlam yapıda olması kritik önemdedir. 2008 küresel finans krizinden çıkarılan en önemli derslerden biri, finansal istikrarın makroekonomik istikrarın temel koşulu olduğudur.
Türkiye açısından şu stratejiler öne çıkmaktadır:
Bankacılık sektöründe sermaye yeterlilik oranlarının yüksek tutulması
Döviz likiditesi ve rezerv yönetiminin güçlendirilmesi
Kredi risklerinin sektörlere göre dengeli dağıtılması
KOBİ’lerin finansmana erişiminin artırılması
Ayrıca, Merkez Bankası’nın para politikası araç setini çeşitlendirmesi ve finansal istikrarı koruma hedefini sürdürmesi, şoklara karşı önemli bir güvence oluşturur. Dijital finans araçlarının (örneğin dijital TL, fintech uygulamaları) güvenli şekilde gelişmesi de uzun vadede finansal dayanıklılığı artırabilir.
Küresel tedarik zincirlerinde pandemiyle birlikte yaşanan aksaklıklar, yerel üretim kapasitesinin ne kadar hayati olduğunu gösterdi. Bu nedenle, ülkelerin stratejik ürünlerde dışa bağımlılığı azaltması büyük önem taşıyor.
Türkiye için bu alandaki stratejiler şunları içermeli:
Yerli üretim kapasitesinin artırılması (özellikle tarım, enerji ve savunma sanayiinde)
Ar-Ge ve inovasyona dayalı üretim yapısına geçiş
Lojistik altyapının güçlendirilmesi ve ulaştırma ağlarının çeşitlendirilmesi
Yeşil dönüşüm ve dijitalleşmeye dayalı üretim modelleri
Bu dönüşüm hem ithalat bağımlılığını azaltır hem de ihracatın daha rekabetçi hale gelmesini sağlar. Aynı zamanda, ekonomik şoklar sırasında üretim ve tedarik sürekliliği korunabilir.
Ekonomik dayanıklılığın yalnızca makroekonomik dengelerle değil, toplumun dayanıklılığıyla da ilgisi vardır. Şoklar en çok dar gelirli kesimleri etkiler. Bu nedenle, sosyal koruma mekanizmalarının güçlü olması gerekir.
İşsizlik sigortası fonunun etkin yönetimi
Gelir destek programlarının hedefli biçimde uygulanması
Eğitim ve beceri geliştirme politikalarıyla işgücünün dönüşüme hazırlanması
Kadınların ve gençlerin işgücüne katılımını artırıcı önlemler
Bu adımlar, toplumsal dayanışmayı güçlendirirken ekonomik üretkenliğe de doğrudan katkı sağlar. Nitelikli insan kaynağı, ekonomik şokları fırsata dönüştürebilen en önemli faktördür.
Son olarak, dayanıklılığın kalıcı hale gelmesi için kurumsal güvenin tesis edilmesi gerekir. Piyasalar, yatırımcılar ve vatandaşlar açısından öngörülebilir bir ekonomik ortam, krizlerin etkisini azaltır. Politika tutarlılığı, bağımsız kurumların güçlendirilmesi ve hukuk sisteminin öngörülebilirliği bu açıdan büyük önem taşır.
Güçlü kurumlar, sadece krizleri yönetmekle kalmaz; aynı zamanda krizleri önleyebilen bir erken uyarı sistemi gibi çalışır. Ekonomik politikaların sık sık değişmesi yerine, uzun vadeli bir kalkınma vizyonu çerçevesinde istikrarlı şekilde sürdürülmesi, yatırım güvenini artırır.
Ekonomik şoklara karşı dayanıklılık, krizleri bütünüyle ortadan kaldırmak anlamına gelmez; aksine, krizlerle başa çıkma kapasitesini güçlendirmeyi ifade eder. Türkiye, genç nüfusu, üretim potansiyeli, coğrafi konumu ve girişimci insan kaynağıyla bu dayanıklılığı oluşturmak için güçlü temellere sahip.
Önemli olan, bu potansiyeli uzun vadeli stratejilerle desteklemektir. Ekonomik çeşitlilik, mali disiplin, güçlü finansal sistem, üretim direnci, sosyal koruma ve kurumsal güven bir araya geldiğinde; Türkiye sadece krizlere karşı daha dirençli değil, aynı zamanda sürdürülebilir büyümeye daha yakın bir ekonomi haline gelecektir.
Kısacası, ekonomik dayanıklılık artık bir hedef değil, bir zorunluluktur. Çünkü güçlü bir ekonomi, yalnızca bugünün değil, yarının da güvenliğini inşa eder.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com