İkincil Gelir Dengesi

Uluslararası ekonomik dengeler, genellikle ticaretin ve yatırımların büyüklüğüyle ölçülür. Mallar, hizmetler, sermaye hareketleri… Ancak bu tabloda çoğu zaman gölgede kalan, fakat ulusal gelir üzerinde sessiz ama güçlü bir etkisi olan bir kalem vardır: ikincil gelir dengesi. Ödemeler dengesinin bileşenlerinden biri olan bu alan, doğrudan bir mal ya da hizmet akışı olmadan ülkeler arasında gerçekleşen karşılıksız transferleri ifade eder. Başka bir deyişle, görünmeyen fakat hissedilen bir ekonomik damar gibidir; devlet yardımları, bireysel havaleler, emekli maaşları, hibeler ve bağışlar bu dengenin kalbini oluşturur.

Görünmeyen Akımların Ekonomideki Rolü

İkincil gelir dengesi, bir ülkenin uluslararası gelir akımlarının nihai dengesine önemli katkılar yapar. Bu kalem, çoğu zaman cari işlemler dengesinin son kısmında yer alır ve diğer üç bileşen – mal, hizmet ve birincil gelir dengesi – tarafından belirlenen tabloyu tamamlar. Örneğin bir ülkenin dış ticaret açığı büyüyorsa, ikincil gelir kaleminden gelen yüksek miktarlı transferler bu açığın kısmen kapanmasına yardımcı olabilir. Özellikle göçmen işçilerin ülkelerine gönderdikleri dövizler, gelişmekte olan ekonomiler için istikrarlı bir gelir kaynağıdır.
Türkiye özelinde bakıldığında, Avrupa’da çalışan milyonlarca Türk vatandaşının gönderdiği havaleler, uzun yıllardır bu kalemin en güçlü bileşenidir. Bu transferler, 1970’lerden itibaren hem hane halkı gelirini desteklemiş hem de döviz rezervlerinin korunmasında önemli rol oynamıştır. Günümüzde hacmi eskisine göre azalmış olsa da bu akışlar hâlâ ekonomik istikrarın görünmeyen bir direği niteliğindedir. Ayrıca Türkiye’nin çeşitli uluslararası kuruluşlardan aldığı hibeler ve insani yardımlar da ikincil gelir dengesine pozitif katkı sağlamaktadır.

Küresel Perspektifte İkincil Gelir Akımları

Dünya genelinde ikincil gelir akımlarının dağılımı, küresel refah dengesizliklerini de yansıtır. Gelişmiş ülkeler çoğunlukla bu kalemde net gönderici konumundadır; çünkü onlar diğer ülkelere kalkınma yardımı, bağış veya katkı ödemesi yaparlar. Buna karşın, gelişmekte olan ülkeler genellikle net alıcı durumundadır; özellikle diaspora kaynaklı döviz transferleri, birçok ülkenin cari dengesinde belirleyici bir unsurdur.
Örneğin, 2024 yılı itibarıyla Hindistan, Meksika ve Filipinler gibi ülkeler, dünyada en fazla işçi dövizi alan ülkeler arasında yer almıştır. Bu ülkelerde yurt dışı gelir akımları, çoğu zaman ihracat gelirlerine yakın bir seviyede seyretmektedir. Bu durum, ikincil gelir dengesinin sadece istatistiksel bir kalem değil, sosyoekonomik bir denge unsuru haline geldiğini göstermektedir. Bu gelirler, yoksulluğun azaltılmasında, tüketimin desteklenmesinde ve hatta finansal sistemin likiditesinde kritik bir rol oynamaktadır.

Türkiye Ekonomisinde İkincil Gelirin Önemi

Türkiye’nin ödemeler dengesinde ikincil gelir kalemi genellikle fazla verir. Bunun temel nedeni, göçmen işçilerin düzenli olarak gönderdikleri dövizler ile uluslararası fonlardan alınan hibeler ve yardımlardır. Son yıllarda Avrupa Birliği fonları, afet yardımları, kalkınma destekleri ve uluslararası kuruluş katkıları bu dengenin pozitif seyretmesini sağlamıştır.
Örneğin 2023 yılında Türkiye’nin ikincil gelir dengesi yaklaşık 13 milyar dolar civarında fazla vermiştir. Bu fazla, özellikle cari işlemler açığının finansmanında tampon bir rol oynamıştır. Eğer bu kalem olmasaydı, cari açık daha yüksek bir düzeyde gerçekleşecek ve dış finansman ihtiyacı artacaktı. Yani ikincil gelir dengesi, doğrudan üretim ya da ihracatla ilişkili olmasa da makroekonomik denge açısından hayati bir işlev görmektedir.
Bu noktada önemli bir husus, ikincil gelir akımlarının sürdürülebilirliği meselesidir. Çünkü bu gelirler çoğunlukla bireysel kararlar ya da uluslararası politik koşullara bağlıdır. Örneğin Avrupa’daki ekonomik yavaşlama, göçmen işçilerin gelirlerini azaltabilir; bu da Türkiye’ye gelen döviz akışını sınırlayabilir. Benzer şekilde, küresel siyasi ilişkilerdeki gerginlikler, hibelerin veya yardımların hacmini etkileyebilir. Bu nedenle Türkiye’nin bu alandaki istikrarı koruyabilmesi, yalnızca yurtdışındaki vatandaşlarının ekonomik gücüne değil, aynı zamanda uluslararası diplomatik ilişkilerin sağlamlığına da bağlıdır.

Makroekonomik Etkiler ve Politika Boyutu

İkincil gelir dengesinin etkisi, yalnızca ödemeler dengesiyle sınırlı değildir. Bu gelirlerin büyük bir kısmı hane halkı tasarruflarına ya da tüketime yönelir. Bu da iç talebi canlandırıcı bir etki yaratır. Özellikle döviz cinsinden gelen havaleler, döviz kurlarının istikrarını destekleyerek finansal sistemdeki oynaklığı azaltabilir.
Ancak bu sürecin olumsuz yanları da vardır. İkincil gelir akımları, bazı ülkelerde tüketim bağımlı bir büyüme modelini besleyebilir. Döviz akışlarının sürekliliğine güvenen ekonomiler, üretim ve ihracat kapasitesini artırma yönünde yeterli motivasyon göstermeyebilir. Bu da uzun vadede yapısal dengesizlikleri derinleştirebilir. Türkiye’nin bu noktada dengeyi doğru kurması büyük önem taşımaktadır. Bir yandan yurtdışı kaynaklı gelir akışlarının istikrarını korurken, diğer yandan üretim tabanını güçlendirmek ve ihracat odaklı büyümeyi teşvik etmek gerekmektedir.

Geleceğe Yönelik Perspektif

Küresel göç dinamikleri, dijital para transfer sistemleri ve uluslararası yardım politikaları değiştikçe, ikincil gelir dengesinin yapısı da dönüşmektedir. Artık sadece klasik bankacılık sistemleri üzerinden değil, dijital platformlar aracılığıyla da büyük miktarda para transferi gerçekleşmektedir. Bu durum hem denetim hem de kayıt dışılık açısından yeni zorluklar yaratmaktadır.
Gelecekte, ikincil gelir dengesinin daha sağlıklı ve öngörülebilir hale gelmesi için uluslararası finansal veri paylaşımının, dijital ödeme sistemlerinin entegrasyonunun ve göçmen ekonomisi politikalarının güçlendirilmesi gerekecektir. Türkiye’nin, diaspora ekonomisiyle ilişkilerini sadece bireysel döviz transferleriyle sınırlamayıp, yatırım ve ortak girişim alanlarına genişletmesi, bu dengenin kalıcı bir güç kaynağına dönüşmesini sağlayabilir.
Sonuç
İkincil gelir dengesi, ilk bakışta ödemeler dengesinin küçük bir parçası gibi görünse de aslında ekonominin görünmeyen kaslarını temsil eder. Bu kaslar, kriz dönemlerinde ülkeye döviz akışı sağlayarak ekonomik dengeyi korur, hane halklarının refahını destekler ve finansal sistemin nefes almasını sağlar. Ancak bu gelir akımlarına aşırı bağımlı bir ekonomi, kendi üretim potansiyelini ihmal etme riskiyle karşı karşıyadır. Dolayısıyla, ikincil gelir dengesinin asıl değeri, ekonominin dayanıklılığını artıran bir destek unsuru olarak görülmeli; sürdürülebilir büyümenin tamamlayıcı ayağı olarak ele alınmalıdır.
Türkiye açısından bu kalem hem toplumsal bağların hem de ekonomik dayanışmanın yansımasıdır. Görünmeyen ama hissedilen bir güç olarak, ikincil gelir dengesi ülke ekonomisinin istikrar notasında önemli bir tını bırakmaya devam edecektir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com

 

Yayınlama: 02.12.2025
A+
A-
Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.