Son yıllarda Türkiye’nin ekonomik gündemini en çok meşgul eden konulardan biri, ithalata olan yüksek bağımlılık. Enerjiden tarıma, teknoloji ürünlerinden ara mallarına kadar birçok sektörde dışa bağımlılık hem cari açığı büyütüyor hem de ekonomik kırılganlıkları artırıyor. Özellikle küresel krizler, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve tedarik zincirinde yaşanan aksaklıklar, ithalata bağımlı ekonomilerin ne kadar savunmasız olabileceğini bir kez daha gösterdi. Peki, ithalata bağımlılığı azaltmak gerçekten mümkün mü? Ve bu süreçte hangi stratejiler ön plana çıkıyor?
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ithalata bağımlılık, döviz rezervlerinin hızlı erimesine, fiyat istikrarsızlıklarına ve üretimde maliyet artışlarına yol açabiliyor. Örneğin, döviz kurlarındaki ani yükselişler, ithal hammaddeye dayalı üreticiyi doğrudan etkiliyor. Son birkaç yılda elektronik ve makine sektöründe yaşanan fiyat artışları, üretim maliyetlerini artırırken, tüketiciye yansıyan fiyatlar da temel ihtiyaçların erişilebilirliğini zorlaştırıyor. Dışa bağımlılık, stratejik sektörlerde kırılganlık yaratıyor. Enerji, savunma sanayi ve tarım gibi kritik alanlarda yurt dışına bağımlı olmak hem ekonomik istikrar hem de ulusal güvenlik açısından risk oluşturuyor. Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve tedarik sorunları, üretim maliyetlerini artırırken aynı zamanda devlet bütçesini de zorluyor. Bu nedenle, ithalata bağımlılığın azaltılması sadece ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda stratejik bir hedef olarak ön plana çıkıyor.
İthalata bağımlılığı azaltmanın en temel yolu, yerli üretimi artırmak ve üretim kapasitesini çeşitlendirmek. Tarımda yerli üretimi teşvik etmek, enerji sektöründe yenilenebilir kaynaklara yönelmek ve sanayide katma değerli ürünler üretmek kritik adımlar arasında yer alıyor. Örneğin, yerli tohum üretimi ve modern tarım teknolojilerine yapılan yatırımlar, gıda sektöründe dışa bağımlılığı ciddi ölçüde azaltabilir. Aynı şekilde, otomotiv ve beyaz eşya gibi sektörlerde ara malı üretimini yerli kaynaklarla sağlamak, döviz tasarrufu sağlarken üretim sürekliliğini güvence altına alıyor. Devletin sağladığı teşvikler, Ar-GE destekleri ve düşük faizli krediler, sanayiciyi yerli üretime yönlendiren önemli araçlar.
Yerli üretim denince akla sadece geleneksel üretim gelmemeli; inovasyon ve teknoloji odaklı üretim, ithalata bağımlılığı azaltmanın kilit noktası. Robotik, yapay zekâ ve ileri teknoloji ürünleri üretiminde yerli kapasiteyi artırmak, uzun vadede hem ihracatı hem de ekonomik bağımsızlığı güçlendirir. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin teknolojik dönüşümü desteklenmeli. Kendi yazılım ve elektronik çözümlerimizi geliştirmek, ithal ürünlere olan talebi azaltır. Üniversite-sanayi iş birliği ile Ar-GE merkezlerinin sayısını artırmak, genç girişimcilerin teknoloji üretimine yönelmesini sağlar. Bu sayede hem yüksek katma değerli ürünler üretilir hem de dışa bağımlılık azalır.
Enerji, gıda ve savunma sanayi gibi stratejik sektörlerde planlı bir politika uygulamak, dışa bağımlılığı azaltmanın diğer bir yolu. Örneğin, tarımda yerli gübre ve ilaç üretimi ile sulama teknolojilerine yatırım yapmak hem maliyetleri düşürür hem de üretimi güvence altına alır. Enerjide ise güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji projeleri, ithal enerjiye olan bağımlılığı minimize eder. Savunma sanayinde yerli üretim ve teknoloji geliştirme çalışmaları, uzun vadede milli güvenliği destekler ve kritik ürünlerde dışa bağımlılığı ortadan kaldırır. Bu alanlarda planlı bir üretim ve yatırım stratejisi, ekonomide kırılganlığı azaltır ve ülkenin dışa bağımlılık riskini düşürür.
İthalata bağımlılığı azaltmak için sadece üretim ve teknoloji yeterli değil. Para politikası, döviz rezerv yönetimi ve kamu harcamalarının etkinliği de kritik rol oynuyor. Döviz rezervlerinin stratejik kullanımı, ithal ürünlerin maliyetlerini kontrol altında tutarken, yerli üretimi cazip hâle getirir. Ayrıca kamu ihalelerinde yerli ürün kullanımına öncelik verilmesi hem üreticiyi teşvik eder hem de kamu harcamalarının ekonomik döngüye katkısını artırır.
İthalata bağımlılığı azaltmak, aynı zamanda kültürel bir farkındalık meselesi. Tüketicilerin yerli ürünleri tercih etmesi, milli üretimi destekler ve ekonomik döngüyü güçlendirir. Kampanyalar, bilinçlendirme çalışmaları ve eğitim programları, toplumun yerli üretim anlayışını benimsemesini sağlar. Özellikle genç kuşakların teknoloji ve üretim kültürüyle yetişmesi, geleceğin ekonomik bağımsızlığının temelini atar.
İthalata bağımlılığın azaltılması, uzun vadeli bir vizyon ve stratejik planlama gerektiriyor. Yerli üretimin güçlendirilmesi, teknoloji ve inovasyon yatırımları, stratejik sektörlerde planlı adımlar, ekonomik araçların etkin kullanımı ve toplumsal farkındalık ile bu hedefe ulaşmak mümkün. Ekonomi uzmanları, bu sürecin bir gecede gerçekleşmeyeceğini, ancak adım adım ilerleyen politikaların Türkiye’yi daha dayanıklı ve sürdürülebilir bir ekonomik yapıya kavuşturacağını vurguluyor. Nihayetinde, kendi ayaklarımızın üzerinde durabilmek ve dış şoklara karşı dayanıklılığı artırmak hem üretici hem tüketici hem de ülke için kritik bir kazanım. Bu süreçte kritik olan, sadece politikaların varlığı değil, uygulanabilirliğinin ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Yerli üretim hamleleri, uzun vadeli planlar ve toplumsal bilinç, Türkiye’nin ithalata bağımlılıktan kurtulup ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlayacak temel unsurlardır.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar