Türkiye’de gelir dağılımındaki eşitsizlik, son yıllarda artan ekonomik dalgalanmalar ve döviz kurlarındaki hareketlilikle birlikte daha da belirgin hale geldi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre, 2025 yılı Temmuz itibarıyla Türkiye’de hesabında 1 milyon lira ve üzerinde parası bulunan kişi sayısı 2 milyon 367 bin 312’ye yükseldi. Bu, geçen yılın aynı dönemine göre tam 775 bin 629 kişilik rekor bir artışı işaret ediyor.
Toplam servet ise 17.476 trilyon liraya ulaştı. Ortalama olarak, her bir milyonerin hesabında 7 milyon 382 bin lira mevduat bulunuyor. Bu rakamlar, Türkiye’de servet birikiminin büyük ölçüde belirli bir kesimde toplandığını ve gelir uçurumunun derinleştiğini açıkça ortaya koyuyor.
Ekonomistler, bankalardaki milyoner sayısındaki artışın sadece zenginlerin servetini artırmakla kalmayıp, ekonomik istikrar açısından da çeşitli riskler doğurduğunu belirtiyor. Milyonerlerin toplam mevduatının artması, tüketim harcamalarındaki artıştan ziyade tasarrufa yönelimle ilgili bir göstergedir. Bu durum, orta ve alt gelir gruplarının ekonomiye daha az katılımını ve ekonomik büyümenin sınırlı bir kesimde yoğunlaşmasını beraberinde getiriyor.
Üstelik bu artış, Türkiye’de gelir dağılımının yıllardır süregelen dengesizliğini daha da belirgin hale getiriyor. Gelir uçurumu büyüdükçe, sosyal ve ekonomik adalet tartışmaları da hız kazanıyor. Yüksek enflasyon, artan yaşam maliyeti ve daralan alım gücü, toplumun geniş kesimlerinde ekonomik baskıyı artırırken, bir yandan da milyoner sayısındaki bu hızlı artış gözleri zenginler ve servet sahipleri üzerinde topluyor.
BDDK verileri, yurt dışında yaşayan ve Türkiye’deki bankalarda 1 milyon lira ve üzeri mevduata sahip kişilerin sayısının da arttığını gösteriyor. 2025 Temmuz itibarıyla bu sayı 210 bin 691 kişiye ulaştı ve bir önceki yıla göre 42 bin 618 kişi artış kaydetti. Bu kişilerin toplam mevduatı ise 1.3 trilyon lirayı buluyor.
Uzmanlar, bu trendin iki önemli göstergesini vurguluyor: Birincisi, Türkiye’ye güvenen yabancı ve yurt dışındaki yerleşik sermayedarların ekonomiye olan ilgisinin sürdüğü. İkincisi, bu kişilerin büyük kısmının mevduatlarını döviz cinsinden tuttukları için, kur dalgalanmalarına karşı daha korunaklı bir portföy oluşturdukları. Bu durum, ekonomik kırılganlıklar karşısında bir tampon görevi görürken, aynı zamanda iç piyasadaki likidite ve yatırım dengelerini de etkiliyor.
Türkiye’deki milyonerlerin artışı, küresel trendlerle de paralel ilerliyor. ABD borsalarındaki yükselişle birlikte, dünyanın en zengin 10 kişisinin toplam serveti 2.13 trilyon dolara ulaştı. Forbes’un 1 Eylül 2025 tarihli milyarderler listesinde Türkiye’den dört iş insanı yer aldı: Murat Ülker, 5.4 milyar dolarlık servetiyle 731. sırada, ardından Şaban Cemil Kazancı, İpek Kıraç ve Erman Ilıcak geliyor.
Bu gelişme, Türkiye’nin küresel sermaye arenasında da etkili bir aktör hâline geldiğini gösteriyor. Ancak yerel ekonomik dinamikler açısından bakıldığında, bu tür servet birikimleri çoğunlukla ihracat, sanayi ve finans sektörlerinde yoğunlaşmış durumda. Dolayısıyla, milyonerlerin artışı ekonomik büyümeye doğrudan yansımıyor; daha çok sermaye birikimini temsil ediyor.
Gelir eşitsizliğinin artması, toplumsal huzur ve ekonomik istikrar açısından çeşitli riskler barındırıyor. Uzmanlar, zengin ile fakir arasındaki uçurum büyüdükçe, tüketim kalıplarının da değişeceğini belirtiyor. Üst gelir grupları daha çok tasarrufa yönelirken, alt ve orta gelir gruplarının alım gücü daralıyor. Bu da ekonomide bir çeşit “çifte hız” yaratıyor: Bir kesim servet biriktirirken, diğer kesim temel ihtiyaçlar için mücadele ediyor.
Ekonomi politikaları açısından, gelir dağılımındaki bu dengesizliğin azaltılması için uzun vadeli stratejiler geliştirilmesi gerekiyor. Vergi politikaları, sosyal yardımlar, eğitim ve istihdam politikaları, servet uçurumunu azaltacak araçlar olarak öne çıkıyor. Aksi takdirde, milyoner sayısındaki artış ekonomik büyüme ve sosyal denge açısından sınırlı fayda sağlıyor.
Sonuç
Türkiye’de milyoner sayısındaki rekor artış, hem ekonomik büyümenin hem de gelir eşitsizliğinin somut bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 2 milyonun üzerinde milyonerin olması, servet birikiminde ciddi bir yoğunlaşmayı işaret ederken, yurt dışında yaşayan milyonerlerin Türkiye bankalarına yönelimi de ekonomiye olan güvenin bir işareti olarak öne çıkıyor.
Ancak bu tablo, aynı zamanda toplumsal eşitsizliğin ve gelir uçurumunun giderek derinleştiğini gösteriyor. Gelecek dönemde, ekonomik büyüme ile sosyal adalet arasındaki dengeyi kuracak politikaların önemi daha da artacak. Türkiye’nin ekonomik geleceği, sadece milyonerlerin servet artışıyla değil, toplumun geniş kesimlerinin refah düzeyiyle de şekillenecek.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com