Türkiye ekonomisinin dış dünyayla olan ilişkilerini en iyi anlatan göstergelerden biri olan cari denge, son yıllarda hem ekonomi yönetiminin hem de piyasa aktörlerinin en çok takip ettiği konulardan biri haline geldi. Üretim yapısı, dış ticaret dengesi, enerji ithalatı, turizm gelirleri ve finansal akımlar gibi birçok dinamiği aynı anda yansıtan bu gösterge, aslında bir ülkenin ekonomik sağlığı hakkında önemli sinyaller verir. Cari açık ya da cari fazla, yalnızca dış ticaretin sonucu değildir; aynı zamanda ülkenin tasarruf düzeyi, yatırım eğilimleri ve üretim yapısının dışa bağımlılığı hakkında da güçlü bir göstergedir.
Cari denge, bir ülkenin belirli bir dönemde mal ve hizmet ticareti, yatırım gelirleri ve cari transferler kalemlerinden oluşan toplam dengesidir. Kısaca, ülkenin yurt dışından elde ettiği gelirlerle yurt dışına yaptığı ödemelerin farkını gösterir. Eğer bu fark pozitifse cari fazla, negatifse cari açık ortaya çıkar.
Cari dengeyi oluşturan ana bileşenler arasında dış ticaret dengesi (ihracat-ithalat farkı), hizmetler dengesi (turizm, taşımacılık, finansal hizmetler gibi kalemler), birincil gelir dengesi (faiz, kâr ve temettü transferleri) ve ikincil gelir dengesi (karşılıksız transferler, yurtdışındaki işçilerin gönderdiği dövizler) yer alır.
Bir ülke sürekli olarak cari açık veriyorsa, bu durum o ülkenin üretiminden daha fazla tükettiği ve yatırım yaptığı anlamına gelir. Bu açık genellikle dış borçla veya yabancı sermaye girişiyle finanse edilir. Ancak bu finansman kaynaklarının sürdürülebilirliği, ekonominin istikrarı açısından kritik öneme sahiptir. Uzun vadeli yatırımlarla finanse edilen bir cari açık, ekonomiye katkı sağlayabilirken; kısa vadeli sıcak para girişlerine dayanan bir açık, kırılganlık yaratabilir.
Türkiye ekonomisinde cari açık uzun yıllardır kronik bir özellik taşımaktadır. Bunun temel nedeni, üretim yapısının büyük ölçüde ithal ara malına dayanmasıdır. İhracat artarken bile, üretim için gereken enerji ve hammadde ithalatı yükseldiğinden, dış ticaret dengesi tam anlamıyla fazla veremez hale gelir. Enerji fiyatlarındaki artışlar ya da küresel emtia dalgalanmaları da bu açığı doğrudan etkiler.
2020’li yıllarda pandemi sürecinde turizm gelirlerinin düşmesiyle cari açık genişlemiş, ardından 2021 ve 2022 yıllarında ihracatın güçlü seyriyle birlikte bir miktar daralma görülmüştür. Ancak 2023 sonrasında artan enerji maliyetleri, yüksek iç talep ve ithalata dayalı üretim yapısı nedeniyle cari açık yeniden büyüme eğilimine girmiştir.
Cari dengeyi olumlu etkileyen en önemli kalemlerden biri hizmetler dengesidir. Özellikle turizm, Türkiye için döviz kazandırıcı bir sektör olmayı sürdürmektedir. Her yıl milyonlarca yabancı turistin ülkeye girişi, hizmet gelirlerini artırmakta ve cari açığın finansmanında önemli bir denge unsuru oluşturmaktadır. 2024 ve 2025 yıllarında turizmdeki toparlanma sayesinde hizmet gelirlerinde ciddi bir artış yaşanmış, bu da cari açığın millî gelire oranını sınırlamıştır.
Bununla birlikte, enerji ithalatı hâlâ en zayıf halkadır. Türkiye’nin doğal gaz ve petrol ithalatı, yıllık milyarlarca dolarlık döviz çıkışına yol açmakta; bu durum enerji arz güvenliği kadar, cari denge sürdürülebilirliği açısından da stratejik bir mesele olarak öne çıkmaktadır. Yenilenebilir enerji yatırımlarının artması, bu açığı orta vadede azaltabilecek bir potansiyel taşımaktadır.
Cari açık tek başına bir sorun değildir; asıl önemli olan, bu açığın nasıl finanse edildiğidir. Türkiye’nin geçmiş dönemlerinde cari açık büyük ölçüde kısa vadeli portföy yatırımlarıyla (sıcak para girişi) finanse edilmiştir. Bu tür sermaye girişleri, küresel risk iştahına son derece duyarlıdır; dolayısıyla dış şoklar, faiz artışları veya jeopolitik gerginlikler gibi gelişmeler karşısında hızla tersine dönebilir.
Oysa doğrudan yabancı yatırımlar (FDI) yoluyla gelen fonlar, üretim kapasitesini artırarak hem istihdam hem de ihracat potansiyeli yaratır. Bu nedenle ekonomi politikalarının hedefi, kısa vadeli sermaye yerine kalıcı ve üretken yatırımları çekmek olmalıdır. 2025 itibarıyla Türkiye, teknoloji, enerji ve otomotiv sektörlerinde artan yabancı yatırım ilgisiyle birlikte daha sürdürülebilir bir finansman yapısı oluşturmaya çalışmaktadır.
Bu çabanın bir diğer boyutu da iç tasarruf oranlarının artırılmasıdır. Türkiye’nin düşük tasarruf oranı, yatırım ihtiyacının dış kaynaklarla karşılanmasına neden olmakta, bu da cari açığın yapısal hale gelmesine yol açmaktadır. Hane halkı tasarruflarının teşvik edilmesi, finansal sistemde derinleşme sağlanması ve sermaye piyasalarının geliştirilmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır.
Cari denge, yalnızca dış ticaret göstergesi değil, aynı zamanda makroekonomik dengelerin genel bir yansımasıdır. Örneğin, yüksek iç talep ve tüketim eğilimi cari açığı artırırken, sıkı para politikası ve iç talebin dengelenmesi açığı daraltabilir. Döviz kuru politikası, ihracatın rekabet gücü üzerinde belirleyici olduğu kadar, ithalat talebini de etkileyen önemli bir faktördür.
Faiz oranları, enflasyon, kur politikaları ve büyüme hedefleri arasındaki denge, cari dengenin sürdürülebilirliğini doğrudan etkiler. Kısa vadede büyümeyi desteklemek için gevşek politikalar uygulandığında cari açık artabilir; ancak bu durum uzun vadede döviz rezervlerini eritebilir ve finansal kırılganlık yaratabilir.
Bu nedenle, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde cari açık yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik bir konudur. Ekonomi yönetiminin güvenilirliği, uluslararası yatırımcı algısı ve finansman kanallarının çeşitliliği bu dengenin kalıcılığı üzerinde belirleyicidir.
Cari denge, bir ülkenin ekonomik yapısının adeta röntgenidir. Üretimden enerjiye, ihracattan tüketim alışkanlıklarına kadar her şeyi yansıtır. Türkiye açısından bakıldığında, sürdürülebilir büyüme için cari açığın azaltılması, ancak üretim yapısının daha fazla yerli katma değer üretebilir hale gelmesiyle mümkündür.
İhracatta yüksek teknoloji ürünlerinin payının artırılması, enerji verimliliği yatırımlarının hızlandırılması ve iç tasarrufların güçlendirilmesi, bu hedefin üç temel ayağını oluşturur. Ayrıca, turizm, lojistik, yazılım ve finansal hizmetler gibi döviz kazandırıcı sektörlerin çeşitlendirilmesi, cari dengenin uzun vadeli istikrarı açısından stratejik bir gerekliliktir.
Sonuç olarak, cari denge sadece bir tablo satırı değildir; ekonominin derinliklerinde işleyen bütün bir sistemin göstergesidir. Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda bu alanda kalıcı iyileşme sağlayabilmesi, yapısal reformları hayata geçirme kararlılığına ve üretim ekonomisine yönelme becerisine bağlıdır. Bu hedef doğrultusunda atılacak her adım, sadece cari açığı değil, ülkenin ekonomik bağımsızlığını da güçlendirecektir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com