Son yıllarda dünya genelinde ekonomik büyümenin ve inovasyonun lokomotifi haline gelen girişimcilik ekosistemi, Türkiye’de de giderek daha fazla önem kazanmaya başladı. Girişimcilik yalnızca yeni iş fikirleri üretmekten ibaret değil; aynı zamanda istihdam yaratmak, teknolojik ilerlemeyi hızlandırmak ve yerel ekonomiyi küresel pazarlara entegre etmek açısından kritik bir rol oynuyor. Türkiye’de genç nüfusun yüksek enerjisi, artan dijital okuryazarlık seviyesi ve girişimci ruh, ülkemizi bölgesinde girişimcilik açısından önemli bir merkez haline getirebilir.
Girişimcilik ekosistemi, sadece start-up’lardan ibaret değildir. Bu ekosistem; üniversiteler, kuluçka merkezleri, yatırımcılar, devlet destekleri, büyük şirketler ve mentorluk ağlarını bir araya getiren bir yapı olarak tanımlanabilir. Türkiye’de özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirler bu ekosistemin merkezleri konumunda. İstanbul, finansal altyapısı ve uluslararası bağlantıları sayesinde start-up’ların en çok tercih ettiği şehir olurken; Ankara, üniversite-sanayi iş birliği sayesinde inovatif fikirlerin yeşerdiği bir merkez konumuna geldi. İzmir ise özellikle sosyal girişimcilik ve teknoloji odaklı projelerin artış gösterdiği bir ekosistem sunuyor.
Devletin girişimciliğe verdiği destekler de bu ekosistemin büyümesinde kritik rol oynuyor. TÜBİTAK, KOSGEB ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı aracılığıyla sunulan hibe ve faizsiz krediler, genç girişimcilerin iş fikirlerini hayata geçirmelerini kolaylaştırıyor. Örneğin, TÜBİTAK’ın 1512 Tekno girişim Sermaye Desteği programı, fikir aşamasındaki projelerin prototip geliştirmesinden pazara erişimine kadar birçok süreci destekliyor. KOSGEB’in girişimcilik destekleri ise özellikle mikro ve küçük işletmelerin ilk adımlarını atmasına olanak sağlıyor. Ancak, bu desteklerin etkinliği, girişimcilerin eğitim seviyesi, mentorluk imkânları ve ekosistem içi iş birliği ile doğrudan ilişkili. Türkiye’de hâlâ bu alanlarda eksiklikler bulunuyor ve bu eksikliklerin giderilmesi ekosistemin sürdürülebilirliği için kritik önem taşıyor.
Yatırımcı tarafına bakıldığında, melek yatırımcı ağlarının ve risk sermayesi fonlarının giderek güçlendiğini görüyoruz. Son beş yılda Türkiye’deki start-up yatırımları katlanarak arttı. Özellikle teknoloji ve dijital girişimlerdeki artış, girişimcilik ekosisteminin küresel yatırımcıların da dikkatini çekmesine neden oldu. Türkiye’den çıkan bazı unicorn girişimler, örneğin Trendyol ve Peak Games, hem ulusal hem de uluslararası yatırımcıların ilgisini çekerek ekosistemin olgunlaşma sürecini hızlandırdı. Bununla birlikte, yatırım kültürü hâlâ erken aşama girişimlerde risk alma konusunda temkinli davranıyor. Bu durum, fikir aşamasındaki start-up’ların sermaye bulmakta zorlanmasına neden olabiliyor.
Girişimcilik ekosisteminde üniversitelerin rolü ise tartışılmaz. Özellikle mühendislik, bilgisayar bilimleri ve işletme fakülteleri, girişimci adaylarının bilgi ve becerilerini geliştirdiği birer laboratuvar işlevi görüyor. Öğrenciler, akademisyenler ve sektör temsilcileri arasında kurulan iş birliği köprüleri, inovatif fikirlerin doğmasını ve ticarileşmesini sağlıyor. Ancak Türkiye’de girişimcilik eğitimine daha fazla önem verilmesi, gençleri sadece iş fikirleri üretmeye değil aynı zamanda sürdürülebilir iş modelleri kurmaya da yönlendirecektir.
Küresel trendler göz önüne alındığında, teknoloji odaklı girişimcilik ve yeşil inovasyon ön plana çıkıyor. Yapay zekâ, fintech, biyoteknoloji ve temiz enerji alanlarındaki start-up’lar hem ulusal hem de uluslararası pazarda yüksek talep görüyor. Türkiye’nin de bu alanlarda girişimciliği destekleyecek politikalar geliştirmesi, ekosistemi bir üst seviyeye taşıyabilir. Özellikle temiz enerji ve sürdürülebilir üretim alanlarında devlet destekli inovasyon programlarının artırılması, Türkiye’nin hem ekonomik büyümesini hem de çevresel sürdürülebilirliğini olumlu yönde etkileyecektir.
Ancak ekosistemde hâlâ çözülmesi gereken bazı yapısal sorunlar mevcut. Bunların başında finansmana erişim, girişimci eğitimi, mentorluk eksikliği ve regülasyon belirsizlikleri geliyor. Erken aşama girişimcilerin karşılaştığı bürokratik engeller, fikirlerin hayata geçmesini yavaşlatabiliyor. Ayrıca girişimcilik ekosisteminde cinsiyet eşitsizliği de dikkat çeken bir diğer konu. Kadın girişimcilerin oranı hâlâ düşük ve bu durum, potansiyelin tam olarak kullanılamamasına yol açıyor. Kadın girişimciliğini destekleyen programların artırılması, ekosistemin çeşitliliğini ve yaratıcılığını artıracaktır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin girişimcilik ekosistemi hızlı bir büyüme potansiyeline sahip. Genç nüfus, teknolojiye uyum, devlet destekleri ve yatırımcı ilgisi, ekosistemi güçlendiren başlıca faktörler. Ancak sürdürülebilir bir ekosistem için yapısal reformlar, eğitim odaklı girişimcilik programları ve yatırım kültürünün olgunlaşması şart. Eğer tüm bu faktörler bir araya getirilebilirse, Türkiye sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de girişimcilik ve inovasyon merkezi haline gelebilir.
Girişimcilik ekosistemi, sadece ekonominin değil, toplumsal dönüşümün de önemli bir parçasıdır. Yaratıcılığı, risk almayı ve inovasyonu teşvik eden bir ekosistem, gençlerin kendi işini kurmasını ve toplumda değer yaratmasını sağlar. Türkiye, bu potansiyeli doğru bir şekilde değerlendirirse, geleceğin ekonomisinde söz sahibi olabilecek bir ülke konumuna gelebilir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
Zaferozcivan59@gmail.com